11 Mart 2008 Salı

NisAn SedNrOmU

HAydee! Ortalarda bi Nisan Sendromudur gidiyo bakalım. Biliyorum nisana daha var ama değişken havadan mıdır nedir, bu sefer biraz erken uğradı sanırım. bAHARDa da depresyon mu olur demeyin, oluyomuş! Bi psikolog arkadaş anlattı, uluslararası lügatte bile yeri varmış bu sendromun. yOĞUN VE YORUCU bir iş temposunun ardından, çenesi sürekli çalışan ayakta direnen bir insan olarak ben de etkilendim tabii ki havanın kararsızlığından. Oksijen mi çarpıyor nedir, geçen haftadan beri YERÇEKİMİ daha bir etkili bünyemde; kolumu bacağımı gere gere uzatmak geliyor içimden. Yetmiyor, içi balyozla yüklenmiş misali kafamla, oradan oraya çarpınıp duruyorum. Göz kapaklarım da er vakitten uyuma sinyalleri verip çığlıklar atıyor. nEDENSE bende de bi direnme "uyumuycam işte" diye; kime niye direniyosam. Tamam iş çok ama fırsat yaratmak da imkânsız değil sonuçta. Bİ tuhafım galiba..))) Ara ara mutsuzluk halleri, iç sıkıntıları, gel de git bunalımları, hayat kaygısı, yer yer plan yapma hevessizlikleri, bİrdEn hEveS heveS kaBarMalaR hayata ilişkin mutlulukla..) falan falan falan... böööle uzayıp giden bi liste bu aralar herkeste var galiba.. Hayır sizde de varsa, durmayın üzerinde geçiciiii !!!! ..)))


10 Mart 2008 Pazartesi

iyİ Ki dOğMuŞsUn NASREDDİN HOCA!!!


Doğumunun 800. yılında olduğumuz için bu yılı NASREDDİN HOCA YILI adıyla onurlandırmayı uygun görmüş Kültür Bakanlığımız. Hayret! Geçen yıl da Mevlânâ Yılı ilan edilmişti -ki sanırım yaptıkları ve sonuca eren en anlamlı proje bunlar-.


Neyse efenim, Akşehir doğumlu, 13.yy insanı olduğu tahmin edilen Nasreddin Hoca onuruna sadece orada değil, İstanbul, Eskişehir, İzmir vb de de çeşitli faaliyetler var; karikatür yarışmalarından tutun da futbol turnuvalarına kadar... Çok akıllıca valla, bir şeye birkaç anlam birden yükleyebilmek, bir taşla iki kuş vurmaya denk sonuçta..) Üstelik şimdinin çocukları doğru düzgün Nasreddin Hoca fıkrası bile bilmiyor -ki bu toplumsal değer yargılamız ve kültürel birikimlerimiz açısından tehlikeli bir boşuk!!!- Ben de bu eyleme, öğrencilerimle sevimli bir Nasredin Hoca panosu hazırlayarak, web sayfamıza onu anıcı bir yazı yazarak katılacağım kendi çapımda.

Haydi insancıklar EYLEME!!! ..)))

8 Mart 2008 Cumartesi

"gÜL KEnDiNe" ..)))

Günlerdir süren gri, basık ve serin hava bugün sonunda güneşe bırakı yerini. Yağmur ve nem yüzünden iki gündür balkonda bekleyen çamaşırarımı sonunda içeri alabildim. Buraya ilk taşındığım günlerde, 2-3 günde bir alıyodu komşum balkndan çamaşırlarını da şaşırıp
kalıyordum "kururken kirleniyolar, bu nası iş diye"; ama anlıyorum ki gereklilikler, zorunluluklar.
Sıkıntı sadece çamaşırlardan ibaret değil tabi. Geçiş mevsimi gidip gidip geri geldikçe, Araf’ta kalmış gibi bi hissiyatla tekrar o dengesiz psikolojiye kapılıveriyo bünye; uyanamama ya da gün boyu yorgunluk. Haliyle bi halsizlik… Bünye de şaşırdı, reankarnasyon yaşıyomuş gibi bi halet-i ruhiyenin çalkantısında. Gel Bahar gel, diyorum, gelecek mi ki? Bu durum, ben gibi bi bahar adamının zoruna gidiyo pek tabii ki de. Başlayacağım “Baharı beklerken yaz geldi geçti” şarkısına (siz başka bi şeye mi başlauyacağım sandınız. Yok canım..).
Baharla birlikte her şey daha duru ve güzeldir. Bakmaktan öte görmeyi bilmekle ilgili bir durum aslında. Kısa geçmişime bir yolculuk yapıp çok sevdiğim bir şarkıyı gündeme getiresim geldi; kendim ve ben gibi hissedenler için. Mor ve Ötesi "Gül Kendine..)" [ Hazır erouvision yarışmasından ötrü adları da sık duyulurken. Bi tek "Deli"den ibaret değiler bu adamlar, yıllaaar var piyasadalar, bilmeyenler de bilsinler diye.. bu arada yarışmada 7. oluşumuz mevzuuna, neden ve değerlendirme ölçütlerine ise hiç elleşmeyeceğim mesela.]
GÜLMELİ, GÜLÜMSEMELİ İNSAN KENDİNE, BENİNE..) di mi ama? umarım size de iyi gelir. Bu aralar "imeem" sayfasında bi problem var, uzun süredir müzik ekleyemiyorum bloguma., Bu nedenle Siz misafirlerime hazır sunamıyorum ama napalım artık..) İyi dinlemeler.

Bu hedik başka HeDiK


Tanıştırayım; bunlar HEDİKler. Elazığ-Kayseri karması bi insan olarak rahatlıkla diyebilirim ki, İç Anadolu ve kimi Doğu Anadolu ilinde, genellikle yarmanın tavuk ya da et suyuyla haşlanmış haline verilen addır. ÖZEL GÜNLERDE YAPILAN -yer yer diş hediği diye de bilinen- hedik, Karadeniz bölgesine gelirken hayli değişime uğramış anlayacağınız..)))Neyse efenim, bu nenelerimizin kaneviçe kasnağına benzeyen, el yapımı, tahta şeyleri, bir çift kar ayakkabısı olarak tanıtmak mümkün. Buralarda HEDİK dedikleri bu ayakkabılarla 2007'nin yazında tanışmıştım. Ben -ordan burdan, tv'den falan- kar ayakkabısının, hep tenis raketine benzer metal görünümlü şekline alışkın olduğum için önce garipsemiş, sonra hemen fotolayıp arşivime almıştım. Dosyalarımı karıştırırken denk gelince kış bitmeden sizinle de tanıştırayım istedim. (yer: Macahel-Düzenli Köyü, bir komşu serenderi)
(serender mi? o da başka sefere..)) )

7 Mart 2008 Cuma

Yılın ilk maçı - İlk dondurması !

Yılın ilk basket maçını yaptık..))) Daha doğrusu ben, basket ehli ve meraklısı arkadaşlarıma takılarak kendi skorumu kırmaya, artımlamaya çalıştım.. Yürüyüş ve tırmanışlarda hiç de fena değilimdir ama spor çeşitlerinde haddimi bilirim yani. Üstelik -okul ev arası mesafedeki yürüyüş antrenmanlarının ve bozuk asansörümüzün bitmeyen 7 katlık eziyetinden midir nedir- bu yılki ilk maç için hiç de fena bir performans ve koşu ritmi yakalamadım yanii ;)))) Tamam, topu birkaç kere bodoslama arkam dönük sallamış ve karşı takıma kaptırmış olabilirim ama olsun di mi kardiş..? EVET DEEEE..))) Neyse efenim bu bahane üzerinedir ki yenenler ve yenilenler babında dondurma iddiasından da kârlı çıkmış oldum. Neden mi; ilk yarıda, seyirci olmaktan ötrü manevi destekçilere de dondurma var da ondan..))) HEYYY VAR Dİ Mİ!!!

4 Mart 2008 Salı

Özlemişim...


O kadar uzun zaman olmuştu ki dinlemeyeli seni "Notre-Dame de Paris" ...
Fransız asıllı bir grup bu ve en sevdiğim cd'leri benim için. Defalarca dinlemekten bıkmadığım bir parçaları idi altta sizinle de paylaşacağım çalışmaları. Öyle hüzünlü başladığına bakmayın, tekdüze bir gidişatı yok.. İndili çıktılı, tpkı insan yaşamı gibi. Victor Hugo'nun "Natre-Dame'ın Kanburu" adlı kitabından esinlenerek hazırlanmış burada; her bir söz, her bir müzik... Takdire şayan bir çalışma anlayacağınız. Onları ilk defa yıllar önce yabancı bir müzik kanalında bu kitabın tiyatroya uyarlanmış halini sunarlarken izlemiştim. Bakmıştım ki tiyatro değil, operet. Hem sylüyolar hem oynuyolar... etkilenmiştim haliyle. Dolaısıyla onun ses kaydı gibi bi şey cd'nin bütünü.
Aşağıda, "BOHEMIENNE" adlı parçayı , kitabın -uğruna savaş verilen- kadın kahramanı, Esmeralda rolündeki opera sanatçısı seslendiriyor . Öyküdeki ruhu kesinlikle çok başarılı yansıtıyo ses ve müzik. Haydi size iyi dinlemeler. Yorum, keyif sizin. Umarım hoşunuza gideeeer.

http://mi-cha-el.imeem.com/music/F4kj7u8j/notredame_de_paris_studio_noa_05_bohemienne/

3 Mart 2008 Pazartesi

1 Mart 2008 Cumartesi

PaZar'a KAçış




Evvet, Rize'nin güççük ve şirin ilçesi Pazar'da geçen bir cumartesi kaçamağı... Ne de tatlı oluyor bazen geldiği gibi yaşaması. Sabah erken vakitte, arkadaşımın evine yakın sahilde bir yürüyüşün ardından fenere doğru -yamru yumru kayalıkların üzerinden- atlamalı sıçramalı bir yürüyüş..) Bahara dönmüş bir havanın yarı serin duruluğunda, güneş ışığının denize ve yosunlu kayalıklara yansıması...



Sonra hayli uzun süren gidişin dönüşü.. ama bu kez koşarak; öyle ya kahvaltı için ekmek bekleyen evdeki ekibe yetişmek gerek çaktırmadan..)) Uzun süren bir kahvaltı ve kahve sefası... Derken, tüm apartmanın katıldığı yılın İLK MANGAL PARTİSİ.



El birliğiyle -mutfak ve mangal başı takımı şeklinde bir organizasyonla- bilmem kaç koldan bir çırpıda hazırlanıveren ızgaralardan, aynı hızla bir şey kalmadığını söylememe gerek yok sanırım. E buna açlıkla birlikte, akşam üzeri beliren ayazın varlığımıza kattığı hızın etkisini de eklemek gerek tabi.. Bu hıza rağmen -tabiri caizse- kıçımız dondu o ayrı..)))

(iyi ki buralardasın canım arkadaşım)