24 Mart 2010 Çarşamba

Gözün AYDIN kANKİM..)

Oy, kankimin bebeği olmuş. 24'Ünde olacağını biliyordum ama taamen telepatik bir tesadüfle düştüler aklıma; aradım öğrendim ki bebişleri olmuş, ECENAZ'ları..))) Fazla söze hacet, bir mucize daha gerçek oldu dünyada; TEBRİKLER ve darısı bizim bebişimize.
Oğluşumuzun varlığından beridir ki yakınımda doğan her bebek beni daha fazla heyecanlandırır, duygulandırır oldu. Biz de bebişimize kavuşmak istiyoruz !.. ..))))

20 Mart 2010 Cumartesi

"OLuR bAZEN"in devamı

Efenim selamlar..) "Olur Bazen" başlıklı yazımın devamını yazayım dedim. En son, günün iş yerindeki rutin akışına başladımda kalmıştık.
Evet, sizi geren bi sabahın ardından olağan gününüze devama başlamışsınızdır. Aralarda nefes almadan bikaç iş çıkar ama önemsiz yoruluklardır, derken eşiniz arar ve çilingir işi tamam ama geç gelecek der. Bu sırada konuya vakıf bi arkadaş tanıdık bi çilingir ismi verir, dakkasına gelir negerek ele der. Bu haber üzerine öteki tarafı iptale yönelirsiniz. Tanış biri aracı olmuş, iş sağlamda deyip rahatlarsınız. Çilingirle konuşursunuz, güven verici bi sesle, siz uygun olunca arayın der. Sizce mesele hallolmuştur. İş bitimi ararsınız adamı.. Çilingir ve sizin aranızda geçen diyalog:
-buyrun .. bey, ben birazdan çıkıyorum, evim yakın iş yerime.
-Nasıl yani arabanız yok mu sizin?
-Yok, zaten sorun deği, yürüyerek 5-10 dakka.
-Hayır hanfendi, siz yürüyebilirsiniz de ben ta çarşıdan nasıl yürüyeyim?
... (bi boşluk bende HÖNK) (bu arada çarşı ev arası 15 dakka dolmşla, şehir kocaman değil ki)
-nasıl yani beyfendi, arkadaş"ne zaman ararsan motorsiklete atlayıp gelirler" deikleri için ben ulaşımı düşünmemiştim. (burda tnıdık araı tya, la-havle çeiyorum)
-hayır hanfendi, havaya bakın, kar var, dinerse geliriz (gayet de dalga geçen burnu havada bi ses tonu)
-Tamam beyfendi gerek yok, rahatsız olmayın siz (burda teli kulağınızdan yarı ateş püskürürken kibarca kapatmışsınızdır)

Bu arada, devreye başka biri girer arkadaşlarınızdan, "boş ver, ne mudara edeceksin, ben sağlam birini tanıyorum, ararız geliverir" der. Numara alış verişi esnasında görürsünüz ki dükkan aynı dükkan! ŞOK! Bi farkla kimi çocuğunun, kimi çırağının, kimi adamın numarası... falan falan. Neyse efem, devreye eşiniz girer yeniden arayıp önceki adamı getireceği müjdesini verir. Tamamdır artık, siz bu buz gibi havada bi arkadaşın evine sığınırsınız. Sonelir çiligir namzeti haa, adam aynı adamdır! sizin konuşupğ didiştiğiniz! üstelik öğretmen emeklisidir, kinci şok! böyle bi adam mı? Derken iki dakkalık iş yap, eşimin arkadaşının tanıdığı o ola bilmem kaç parayı alır ve "geri götüreceksiniz herhalde değil mi?" soRusu ile günün bitmeyen bi sersemliğini daha yaşarsınız( HÖNK! OHAAAAA!). Yaka silkerek, tek gitsin de gözüm önünden hissi ile çilingir haşmetmahlarını bırakırsınız çarşıya (neyseki siz değil, eşiniz). Artık evnizdesinizdir, sıcacık dingin. tek ihyacınız ıvır zıvır da olsa üst üste bikip sizi geren günü geride bırkmaktır. kurt gibi de açsınızdır.Neyse ki dolapta hemen her şeyi akşamdan hazır, sadece ısınma zorunluluğu olan tencereleriniz vardır. Tecereler ocaktaki yerini alır hızla. Siz hızlısınızdır ma hızlı olmayan biri vardır; OCak! hAYDE...Evet, tüp bitmiştir!.. Nası yani?.. (HÖNK!)
sONRA bunca hengameden yorgun düşmüş biçimde sinir gevşemesine uğrar ve gözyaşları içinde kahkahalarla bulursunuz kendinizi.
İçim şişti diyen sesinizi duyar gibiyim. Şişiyo valla. Şükür yazdım da attım yükü ..)))

19 Mart 2010 Cuma

OLur BAZEN

Sabah kalkarsınız, zaten yorgunsunuzdur ve de rüyanızda her ne gördüyseniz hatırlamazsınız ama koşturduğunuz kalmıştır aklınızda. Aklınızda kalmasa da vücudunuzdaki hamlamış durum vaziyeti sezdirir size.
Koşturmacalı bir kahvaltı, hava kapalı ve soğuk olsa da çay iyi gelmiştir sabah sabah. Derken telaş ile çıkarsınız kapıyı kapatıp. Asansör bekler iken bakarsınız eşinizin elinde bi anahtar vardır ama sizinki değildir. Evet bu, akşama kapıda kalacağınızın belirtisidir; arkadaki anahtar için bi çilingir bulmanız gerekir. İlerleyen saatde halledebilmek için bu koyu yok sayarsınız ikiniz de ve arabadasınızdır artık. Fakat boş olan kartal yuvanızın çıkışında zoönk diye biye araba çıkar ve ani frenle -ilk defa emniyet kemerinizi takmamaış olan siz- öne cama doğru bi hamle ile zor durursunuz. Artık geeerilmişsinizdir; oğluşuz çkmasın diye uğraşnız da karnınızda bi tepinip o da gerilir.. Bu durum daha da can sıkıcıdır ama pozitiflemeye çalışırsırsınız kendinizi en çok da onun için. Olsun bu durum arkada kalmıştır ve iş yerinizin kapısındasınızdır ve tebessüme çalışırsınız. Tam mesainin ilk saatinde herkes müdürün odasında toplanıya diye bi çağrı ile katılırsınız kalabalığın arasına. Hayde onca müsait adamın arasında istemediğiniz bir görev iltifatkarca çevrenizce ve müdürce size kalır (kakalanır). Kibarca derdinizi anlatmak istersiniz ama hengamede anşılmaz. Siz de şaşkın olduğunuz için -yahu karnım burnumda görülmüyor mu akıl var mantık var, koskoca gecede görüntü olarak bile sunuculuk ne alaka bana?- gür bir "hayır!" çıkmaz ağzınızdan. Bu da ayrca canınızı sıkar tabi ama günün uygun bir anında, müdürü yalnız kıstırıp drumun halli için ertelersiniz meseleyi -tabi gün boyu müdürü okulda ulamayacaksınızdır, bundan heberiniz yoktur henüz-. Olağan işlerinize ve dersinize geri dönersiniz.
Bu da böle bi gün, olur bazen diyerek başlarsınız ya da devam edersiniz güne. Daha bikaç diyeceğim daha var ama bunu da sonra, anlatırken bile yeniden yoruldum çünkü ..)))

14 Mart 2010 Pazar

"kapan da kapan"

Başlığın ne idüğü belirsiz olduğunun farkındayım; kapamak eylemi mi, kapanmak eylemi mi, kapmak eylemi mi?.."
Değil değil, bu, hayvanları kapan tuzak var ya o. Ne alaka diyceksiniz şimdi? Şöyle ki, geçen hafta aradaşın belletmen olarak kaldığı yurtta, tam da odasında bi farecik beliriyor. Normal olarak o kadar da sevimli karşılayamıyor aradaş, görüntüyü kaçıyor ama sesleri geliyor. Sonra bizim bayan arkadaş kapan kuruyor odaya, fakat nafile; hayvan kayboluyor, o okulda iken keyfince gezinmesini tamamlayıp bi iki ufak delil de bırakıp dönüyor deliğine. Arkadaş elinde beton harcı müdür muavini ile kapıyor delikleri, çamaşır sularıyla derin bir temizliğe girişiyor, bi ki gece de uykusuz pusuya yatış maceraları atlatıyor, hayvan kayıplarda. Tam huzura erecekken, bi iki gece üst üste koridoru turlarken görlüyor. İkinci bi kapan ve yapışkan kağıtlar diziliyor kapı girişlerine. Ne mi oldu? Hayvan okulda meşhur oldu, kahramanca gerinip geziyormuş hâlâ..

Bu fare avı ve pan muhabbetinin üzerine, 1 hafta içinde birkaç film seyrettim ki ikisi tvde idi. Başlıklar hep "kapan"lı. Tesadüfün bu kadarı dedim kendi kendime. Önce "Kurt Kapanı" diye bi Rus filmi -ki ilk kez Rus yapına denk geliyoum nasıküne acaba ? derken- iğrenç ve kıytırık çıktı. Derken, "Buz Kapanı" diye bi filme denk geldim -Güney Kutbuna doktor olarak gden bi kadının öyküsünü anlatıyodu-. Başrolde Susan Sarandon vardı. Orada kurulan dostluk ağı adına ve Güney Kutbu'nda günümüz insanı napar, nasıl yaiar? merakına cevap olması etkileyici idi. Sonra bu film hakkında bi şeyler araken baktım "Korku Kapanı" diye bi gerilim filmi. Hayde, akşam tv'de -aynı akşam- Uğur Yücel, Nejat İşler, Kenan İmirzalıoğlu'nun başrolleripaylaştığı filmin "Ejder Kapanı"nın fragmanı.

Bu kadar kapan muhabbeti yeter artık dedim ve de hemen bi dertleşeyim sizle istedim..))))))

13 Mart 2010 Cumartesi

consenting adults

"Razı Olan Yetişkinler" diye çevrilebilir bir film seyrettik geçenlerde. Klasik Amerikan filmlerinden -hani kültürü empoze derdinde, kıytırık maceralardan- biri diye burun kıvırararak başlayıp gittikçe saran bir polisiyeye dönüşüveren bir sinema filmiydi. Efenim, seyrederken kurgu ve konusu ile şaşırtılmayı sevenler için kesinlikle öneriyorum.
Baranım kardeşim, film seyrederken çenesi düşen, "aha da yemezler, buldum diyerek filmi önden bilme gayretindeki ve havasındaki ablanı bile şaşırttı..) ki bu konudaki yeteneği de tartışılır ama neyse..)".
Eski filmlerden biri, kurgu güzel. Ama kesinlikle dikkatli izleyince filmin içine serpiştirilmiş ipuçları var..)))
Yeterince seyredesinizi getirebildim mi? ..)

Süper kolay garnitürler

Ben bu garnitürlere yemek süsü diyorumve doğru yemeklerle sunulduğunda lezzet tamamlaıcı, hatta ana yemeklerinizin kimi zaman kusurunu örtücü bi misyon yüklendikleeerini de düşünüyorum.
Bildi,ğim bikaç tane var uydurarak sayılarını artırdığım havasını versem de..))) hepsini verip tüketmicem ama fırında mantarın paylaşımaya başlayayım diyorum. mANTAR seçiminizde olabildiğince büyük olanları tercih ediniz. Yıkayp saplarından ayırınız. Çanak gibi tepsiye dizdiğiniz mantarlarınızın içine bi parça tereyağı koyup-ki bu tercihe kalmış, yağsız da lezzetli oluyo hem daha sağlıklı- üzerine turşuluk yeşil zeytin dilimleyin ve üstünü incecik olmayan kaşar dilimleriniz ile kapatın. Böylece fırında pişen yemeğinizin yamacında ve ısısında pişiriverin. Yemekle birlikte koyup arzu ettiğiniz an çıkarabilirsiniz; ama 5-10 dakka gibi bi süre yetmeyebilir. Fırın derecenize göre ayarlayabilirsiniz. Kaşarların pembeleşmesi ya da kızarması ölçütünüz olabilir.
Allam ya, kolaycacık bi tarifi bile kısaca anlatmaya gönlüm el vermiyor ben na şaşıyorum. Gerçi çaba da sarf etmiyorum ama olsun, bazen bi mevzuuyu kısacık anlatabilenlere gıpta ediyorum -ama sadece bazen- ..)))

Kaşarlı tavuk sarması

bU ARALAR yemek tariflerine taktıM farkındayım; ama hayatın akışı içindeki mevzulara dalacak olsam kafayı toplayıp cümleler kurmam gerekecek. Kaldı ki eskisi kadar foto çekip kayıtlayamıyorum. E blogum da hep aynı görüntü ve aynı nefeste kalsın da istemiyorum. Dolayısıyla yemek fotosu ve tarifi kolayıma geliyor arkadişler..)))
Tavuk göğüslerini alınız -sayı size kalmış-, inceltme amaçlı sert bi şeyle dövün; olmadı keskin bi bıçakla enlemesine ayırın. Siz de bizim gibi, bunca et bolluğuna rağmen kasap kültürü ve çeşidi gelişmemiş bi yerde iseniz muhtemelen kasabınız dövemeyecetir tavuğunuzu. İş başa düşünce de artık evde ağırından allah ne verdiyse girişirsiniz tavuğa..)
Sonracıma, isterseniz domates ve biber salçasıyla harmanlayıp az yağ ile kekikleyip terbiyeleyebilirsiniz. Tavuğunuz -sizce yeter derecede- edeplenince her bir parça içine incecik dilimlenmiş aşar peyniri ve incecik doğranmış sarımsaklarınızı sarıp börek edasında kat yerini alta getirerek tepsinize diziniz. Açılmasını engellemek ve havalı bi görüntü vermek için gerekli gördüğünüz bölglerine iki kürdanla -sert sivri uçlu olanlardan- saplayabilirsiniz. Aman ha konuklarınız varsa uyarın ki omları da şişlemeyin..) Tepsinizde kalan boşluklara da dilimlenmiş tuzlanmış yer elmaları, patatesler koyabilirsiniz. Böylece bi taşla iki kuş olur efem.
bu arada, yemeğin adını ben uydurdum, bildik tarifi kattım karıştırdım; siz de başka bi ad uydurabilirsiniz. Denemeye vaktiniz ve niyetiniz olacak olursa, Kolay gelsin ..)))

9 Mart 2010 Salı

tatlı ziyaret..)

Amanın da amanın bugün puketim gelmiş iş yerime de şenlendirmiş beni ve bebişimi..) okul içi koşturmacam arasında bunca güzel olur nefeslenmesi..))

Fırında aYVALı Köfte

Köftenin fırnlanması değil de ayva ile birlikteliği ilginç geliyor kulağa. Ancak bu kadarla da kalmıyor tarif, bu ikiliyi bir de pekmezle buluşturuyor. E durum bööleolunca, denemek farz oldu. Cinstirik tarifler ya da lezzetler sıradanlardan daha az şansa sahip ya. Adaleti dağıtmak bana kaldığı için merakımdan koydum kafaya. Unutmadan yapim diye de fırsat kolluyorum ama bi yoğunluk bi koşturmaca. E hazır elimde deneğim de var artık. Önceleri konu komşu, arkadaş zorunlu gönüllülüğe tabi olurdu, -ki bazen memnun bazen azab içinde ..) - şimdi eşcağzım en gözde kurbanım..) şaka bi yana, bu tarif beklediğimden de iyi bi lezzete ulaştırdı beni. Dedim ki blogumu ziyaret edenlerim de görmeli bunu.
Sonunda tarifteyiz: İstediğiniz yarı yağlı eti soğan, baharat ve bol maydanozla klasik köfteye dönüştürüp dolapta azcık dinlendirin. Bu sırada, iyice ykadığınız ayvları yarım ay şeklinde dilimleyip pekmeze yatırın bulayın ve kızdrılmış bir miktayağ içinde çevirerek kızartınız. Sonracıma köfteleri de aynı yağ içinde kızartarak lezzetin karışımına destek verin -Korkmayın taptatlı falan olmuyo-. Kramelize bi koku yayılacak ortaya fazlayakmadan alın köfteleri. Sonra başlayın -yağlı kağıtserilmiş- tepsinize bir öfte bir ayva dilimidizmee. Süsleyin efenim işte. Üzerine biraz domates, biraz biber doğrayınız. Sonra kızarttığınız artan yağı da süzün üzerine, ki fırında suyu çekilmesin. Sonra verin fırına 170 derecede 15-20 dakka pişirin enfes bi koku ve enfes bir görüntü ile yemek hazır..))))) -tarifin aslı biraz daha uğraştırıcı ve yağlı, hatta tereyağlı idi ama ben keyfime uyarladım, siz de kendinizden katarsınız belki bi şeyler kim bilir- ..)
Sunumunuzu süslemek için, tabağınızı değişik sos ya da mantar, brokoli gibi garnitürlerle de desteklerseniz havanız olur..)

Yemekteyiz, ha bire birbirimizi yemekteyiz !

Yoğun iş tempom ve ev içi kımıldanmalarım arasında fırsat buldukça -şayet eve 4 gibi gelebilmişsem- şu, tvdeki yemekteyiz programını izlemeye veriyorum kendimi. Masada dır dır yaptıkları bölümleri -ha bire birbirini yiyen insancıklar bölümünü- değil ama mutfaktaki saatle yarıştıkları ve farklı yemek denemelerini izlemek hoşuma gidiyor. Ben olsam "nasıl yapardım"ı soruyor; yetiştiremez miydim onlar gibi, hangi sırayla yapardım masa ve yemekleri gibi sorulara yanıt ararken buluyorum kendimi..) Bu kaptırma işi beynim başka bi şeyle meşgul olduğu için hoşuma gidiyor aslında; ama geçen gün kendimi hızlıca yemek yaparken, sanki kameraya oynuyomuş bi eda ile yemek pişirirken buldum. Efenim havucu soyrken bi özen, bi el çabukluğu, bi maharet falan.. ne güldüm ama..))) Kaptırmanın böylesi diye. İşime de gelmedi değil aslında, bu sayede akşama gelecek misafire kadar yetişti yemekler..) falan falan...
velhasıl-ı kelam bu aralar pek bi yemek tarifi verme havalarındayım ya blogumda -Önceleri de estikçe kafama, fotosunu çeker yemek, pasta sunumunda bulunurdum ama bu sıralar bi artış var baktım- bu programla bağlantılı olabilir diyerekten bööle bilgilendirici bi girizgah yapim dedim. Neye mi girizgah? İleride vereceğim / verebileceğim yemek-pasta tariflerine..)))Hani zaten de merakla bekliyosunuz ya ben ne yazcam, ne yemek tarifi suncam diye (!) ..)))))))))

4 Mart 2010 Perşembe

portakallı kereviz

Portakallı kereviz yemeği işte, ööle bambaşka bi yapılışı falan yok. Sadece soğan, havuç ve biberi -biber az olacak- kereviz kökü ile aynı boyutta doğrar tercihe göre az pişirireniz lezzeti artacaktır. Yani bence ööle. Sonra çok az porakal suyu ekleyebilir ve dış kabuklarını soyduğunuz halka portakalları en üste dizerek pişirmeye bırakabilirsiniz. Ben kereviz saplarını pek kullanmıyorum, üstüne süs bâbında ekliyorum pişerken bazen, o kadar. Yaprakları, kereviz yemeğinin tadını ve kokusunu keskinleştiriyor.
Yılladır yaptığımdan farklı olarak portakal eklemek görsellik olarak da tat olarak da pek hoşuma gitti, size de diyeyim dedim. Bi de fotoğraf gibi duruyodu tbakta hemen çektim ki ze de sunayım..)))))) afiyet olsun.
Abi de bu arada size pratik ve de güccük bi bilgi: kereviz sapı ve birkaç dal ıspanak öbeğini sıda haşlar ve çok fazla fokurdatmadan kaynatıp suyunu içerseniz hele bi de bu küre 21 gün üşenmeden devam ederseniz B12 vitamini, kan-demir depolamış olursnuz. Eksiği lanlara duyurulur. A aman ha hamilele içmemesinde fayda var tabi..)))