tag:blogger.com,1999:blog-24375631648547518292024-03-13T12:36:33.024-07:00Antigoneyazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.comBlogger223125tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-47030256614316844512020-07-02T19:59:00.000-07:002020-07-02T19:59:13.266-07:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__EzDzukA4x9_zAzdfbi4RiqDz414bdtR8_2fGne3mIKl5UpUOnmChNystaMJTvi-7fHfgf_eq7WlHrJ-5Avw6O6m7Y_tzljydIidSO0NXNZtk-AJgkor4NkuEbZCE_zDwH471Sb90o8P/s1600/k%25C3%25B6kler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="410" data-original-width="728" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__EzDzukA4x9_zAzdfbi4RiqDz414bdtR8_2fGne3mIKl5UpUOnmChNystaMJTvi-7fHfgf_eq7WlHrJ-5Avw6O6m7Y_tzljydIidSO0NXNZtk-AJgkor4NkuEbZCE_zDwH471Sb90o8P/s320/k%25C3%25B6kler.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
KÖKLER’e devam.. Bu kez bir ressamla...<br />
<br />
Üstte gördüğünüz görsel, 2020 Ocak’ından.. Hasan Rastgeldi’nin İzmir AASSM’deki 50. Yıl Retrospektif Sergisinin afiş resminden bir kesittir. Neden mi bu afişi seçtim çünkü konsept de, serginin adı da “Kökler”.. Hazır Giorgi’nin hikâyesinden bahsetmişken onun tamamlayıcısı olsun istedim. Geçmişi, kimlik ve alışkanlıkların getirdiği zenginliği işaret eden bu kelimenin seçimi tesadüfî değil elbette. Bizzat ressamın sanat anlayışına ve kendi söylemine dayanılarak seçilmiş bir başlık bu. Tam da şu söylemine dayanılarak: “Pitoresk, antik, mitolojik, etnografik zenginliklerin, güzelliklerin peşindeyim. Resimlerim geçmişime, kültürel kaynaklara uzanan köklerimdir.” <br />
Birkaç yıl önce Giorgi’nin hikâyesini bir sebeple metne dökmeye çalışırken kökler ile ilgili yaptığım bir araştırmada Rastgeldi’nin yukarıda alıntıladığım sözüyle karşılaşmıştım. İlgimi çekmesine karşın çabuk unuttuğum bir isim olmuştu zamansızlıktan. Birkaç gün evvel İnstagram sayfamda Giorgi’nin seslendirdiğim hikâyesine görsel bir fon ararken aynı sanatçının ismi karşıma çıkınca -üstelik ‘Kökler’ başlıklı bir sergi afişi ile- bu bir işaret olmalı dedim ve başladım araştırmaya. Flu bir yağlı boya tekniğiyle yaptığı köy ve doğa konulu tablolarından çok daha etnik ve canlı renklerle işlediği tablolara evrilen sanatını gerçekten çok beğendim. Özellikle de son dönem tablolarını pek beğendim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidpSbUlP6IjMUzmiN9HVOnljMEx5oWj5aOSKYLS6CK_BKXd8QR-jlcJgvoyZaxF-7iYF0QgG6Q_1ZgOXc8ufGBo_gOgUPFlyffxZkSUbVOZfzCrazhx3ZY_aslMPTVQLJwIxjXcRDDn4oY/s1600/IMG_20200702_043206_473.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1564" data-original-width="1564" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidpSbUlP6IjMUzmiN9HVOnljMEx5oWj5aOSKYLS6CK_BKXd8QR-jlcJgvoyZaxF-7iYF0QgG6Q_1ZgOXc8ufGBo_gOgUPFlyffxZkSUbVOZfzCrazhx3ZY_aslMPTVQLJwIxjXcRDDn4oY/s320/IMG_20200702_043206_473.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhohcm65ZjPwTPiLXiKly2wFIllwzyjXbyK23BEzo17uOx6uM0z8qiBGJDSiKRZmU6rGHjV1AVmEF4z1eWig69XBC4i_OW7WdqcGR2giMduTMz2BVfUXtK67nVyDtZV-5SUfw5J_BYx3OQd/s1600/20200629_182403.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="613" data-original-width="1080" height="181" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhohcm65ZjPwTPiLXiKly2wFIllwzyjXbyK23BEzo17uOx6uM0z8qiBGJDSiKRZmU6rGHjV1AVmEF4z1eWig69XBC4i_OW7WdqcGR2giMduTMz2BVfUXtK67nVyDtZV-5SUfw5J_BYx3OQd/s320/20200629_182403.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
1945, Urfa, Tülmen köyü doğumlu Hasan Ratgeldi 1970 Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nü tamamlamış, bu süreçte resim çalışmalarının yanı sıra Halk Bilimleri Dalı’nda araştırma ve derleme çalışmaları da yapmıştır. Onun resmlerindeki “kök ve kültür” dokusunu zenginleştiren, hatta derinleştiren de zannımca bu dönem olmuştur. 1982’de Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’ne öğretim görevlisi olarak atanmasının ardından 1987’de resim dalında yeterlilik almıştır. Yurt dışına gidiş gelişlerle gelişen sanatsal yanı sahne dekorları, kostümler tasarlamada da yetkinleştirmiştir onu. İtalya’da 2002’de “Floransa’nın İmajı” konulu Caterina de Medici yarışmasında ikincilik ödülünü kazanmıştır. Bugüne kadar 60’ın üzerinde kişisel sergi açan Rastgeldi, çalışmalarını İzmir’deki atölyesinde sürdürmektedir.<br />
Hayattayken fark edilip hakkı teslim edilen şanslı sanatçılardan anlayacağınız. Sonuçta tarih bunun tersine işleyen bir dolu örnekle doluyken.. değil mi ama?.. Ne mutlu ona...<br />
(Paylaştığım tablo görselleri, farklı internet sayfalarında da bulunmakla birlikte -çözünürlük ve görüntü kalitesi anlamında- ‘Galeri Soyut’un sayfasından alınmıştır.)<br />
<div>
<br /></div>
yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-1195099240569847212020-07-01T03:58:00.000-07:002020-07-01T11:57:09.272-07:00Kökler..<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Bolşevikler zamanı.. Gürcistan alt üst olmuş durumda. Giorgi adında 20 yaşlarında bir genç, Fransa'ya kaçmak zorunda kalıyor. Taksicilikle geçiyor yılları. Bir gün vatanına, toprağına dönme umuduyla biriktiriyor parasını. Bu zaman zarfinda evleniyor, 4 dilli 3 çocuklu bir babaya dönüşüyor.. ama, bir yanı hep, memleket hasreti dolu bir adama.. Vatanına donememenin pişmanlığı yiyip bitiriyor onu. Geçmişine ve milliyetine dair, sadece torunlarından birine Gürcüceyi öğretebilmiş olmak yetmiyor ona.<br />
<br />
60'lı yaşlarına erdiğinde daha da artıyor bu duygu. Melankoliyle dolu zamanlar... Bir gün bir resim sergisinde Gürcü bir adamla karşılaşıyor. Heyecanlanıyor, duygulanıyor haliyle... Onun, Gürcistan'a gidemeyeceğini hisseden adam "Üzülme, ben de böyleydim ama, şimdi her gün oranın toprağına basıyorum" diyor ve ayakkabısının içinden bir miktar toprak veriyor Giorgi'ye.<br />
<br />
Sergi dönüşü Giorgi çok hastalanıyor.. ama ne hastalanmak... Öyle bir hastalık ki, kendine geldiğinde bildiği tüm dilleri unutmuş olduğunu fark ediyof. Tek bir dil var zihninde kalan, o da Gürcüce.<br />
<br />
Derdini anlatamaz ve kimseyle konuşamazken Gürcüce bilen tek torunu yetişiyor imdadına. Fazla vaktinin kalmadığını bilen Giorgi, tek bir dilekte bulunuyor ondan. Diyor ki: "Küllerimi köyüm Imereti'ye götür. Ağacın yaşı; toprağın üstünden değil altından ölçülür, köklerinden.. Beni köklerime kavuştur."<br />
<br />
Giorgi'nin ölümü ardından torunu, onun külleriyle birlikte İmereti'ye doğru yola çıkıyor. Ancak daha önce Gürcüstan'a hiç gitmemiş, köyden kimseyi de tanımayan bu torun , dedesini çoktan unutmuş olan köy halkından kimsenin onu umursamayacagi endişesiyle yolculuk ediyor. Yolculuğun sonunda İmereti'ye ulaştığında ise gelişini haber alan ve tren garına akın eden köy halkıyla karşılaşıyor. Büyük bir sevgiyle agirliyorlar onu.<br />
<br />
O yılların gazetelerine konu olan bu haber, dönemin ünlü bestecisi Pesvebi'yi o kadar etkiliyor ki Giorgi'nin anısına bir şarkı besteliyor.. ismi ise "Kökler"..yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-81700639524773532682010-05-04T03:24:00.000-07:002010-05-04T03:49:48.475-07:00Sakarlık mı, dalgınlık mı bilemedim ki..)Dün bende bi sakarlık bi sakarlık... Sabah kahvaltı esnasında çatala hükmedememe gibi ufak bir iki sıkıntı ile başladım güne. Çok ehemmiyet vermedim çünkü uykusuzluk -ki geceleri deliksiz uyuyamıyorum artık- böyle tepkiler yaratabilior bünyede. Sonra bi enerji ve şevkle yemek yapmaya koyuldum. Her şeyi gayet nizamlı götürürken bi pasaklılık hali hasıl oldu bu kez de, etrafa sıçrata püskürte. Neyse olur bööle şeyler diyerek fırına vermek planı ile tavuk kanatları baharaatlı, soğanlı, yağlı, şaraplı, salçalı sevgili sosumla harmanladım iyice buladım. tAM tepsiye dizer iken kanatlardan biri isyan çıkarıp kaşla göz arasında ben daha ne olduğunu anlayamadan elimden fırttı ve bir iki hızlı parende ile mutfak dolaplarından yerin birkaç noktasına kadar özenle salçalı izler bırarak yere iniş yaptı. La-havle çekip dizim işini bitirip meydan okuyan kanadı çöpledikten sonra her bi yeri çamaşır suyu ile dezenfekte ediverdim, kısmen hızla. Ardından verdim fırına onları, giriştim pilava. Her zamanki gibi yağa önce arpa şehriyeleri verdim tuzla, pirinçler de ıslanmakta. Yani rutin sıralama ve menzilde ilerleyerek devam ediyorum. Derken telefon çaldı, yanlış numara, hay huy derken... sen bizim arpalar Arap'a dön de kapkara ol! Hayde ben alel tecel hemen verdim pirinçleri üzerine kurtarır belki diye, cosurdayıp elime sıçramaz mı arpanın bi ikisi. Kapadım kapağı ekledim suyu ve ek yağı. Pilavı kurtardım efenim, dersiniz ki safran yutmuş, sarımtrak ama lezzeti kavruk bi şey çıkı ortaya. Bu arada fırındaki tavuktan mis gibi bi aroma yükselmekte, ama daha tam kızarmamış, bi 5-10 dakka daha beklim derken sen unut onlar da, yanıvermesin mi fırında!.. "Allam tut beni çıldırceammm!!!" diyen sesime rağmen var bunda bi iş diyerek tuhaf bi sakinlikle sıyırdım soğanlı soslu yanık taraflarını -yani asıl lezzetli olacak yerlerini- aldım başka tabağa. Çok şükür çorba salata normaldi de durumu kurtardı. Bu arada öğlen tv karşısında keyif için tepsiye özenle hazırlayıp sonra nasıl olduysa otalığa saçtığım yemeğim ve meyve suyumdan hiç bahsetmeyeceğim tabi ya da bulaşık makinesini sakince boşaltır iken elimden fırtıp giden bi iki kap kacaktan da... vs vs.. Yok yok , çok şükür bugün iyiyim. Biraz daha iyi uyuyabilmekliğime bağlıyorum..))))<br />sevgiler ve sakarlıkan uzak günler ..)yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-89009922519304741362010-05-02T05:56:00.000-07:002010-05-02T07:44:00.796-07:00Doğaya kaçış..)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9TZMeGgRAfSuONjk-5qMRrzTJ6hEvIwf32mprDPOsLFwFtji0kBoWki1MXV0oRlxSlhwTUX7HX5Vex9xj0GDd3wzqIzMGcv7Yz5EMmervE6g8ckQxm1iw_mN4dGB4akWzjHMmISTvHPIj/s1600/IMG_2985.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5466676304295250194" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9TZMeGgRAfSuONjk-5qMRrzTJ6hEvIwf32mprDPOsLFwFtji0kBoWki1MXV0oRlxSlhwTUX7HX5Vex9xj0GDd3wzqIzMGcv7Yz5EMmervE6g8ckQxm1iw_mN4dGB4akWzjHMmISTvHPIj/s200/IMG_2985.jpg" border="0" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjYqCQJwoJUjgCmEuWLvM5EIk11_E65PAJUVYSDhNwrdqpRUS88SfHydDt5_nb4XQy5F3HUC5C8Jwj1Y-Qa_ITViC8PDFGYiZnei1FEVSqWRez8hMF5gtqmKIS2Y8C_1d4PoIC62LxITO2/s1600/IMG_2978.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5466675387522598994" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 150px; CURSOR: hand; HEIGHT: 200px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjYqCQJwoJUjgCmEuWLvM5EIk11_E65PAJUVYSDhNwrdqpRUS88SfHydDt5_nb4XQy5F3HUC5C8Jwj1Y-Qa_ITViC8PDFGYiZnei1FEVSqWRez8hMF5gtqmKIS2Y8C_1d4PoIC62LxITO2/s200/IMG_2978.jpg" border="0" /></a> Kaaç zamandır evin sınırları dışına -gezmek anlamında- çıkmışlığım yoktu; yok hastalıktı, yok havanın bozuk hali idi derken.. neyse ki geçen hafta sonu bize biraz izin verdi de burdaki en büyük -hatta çoğu kere tek- nimetinden; yani "DOĞA"dan faydalanabildik. Muhteşem bir hava vardı ve ormanları seyrede seyrede köy yolları üzerinden bir seyahae başladık. Çabuk yoruluyorum tabi; nerde o keçi gibi mertleye mertleye tırmanışlarım, saatler süren yürüyüşlerim falan... dura dinlene, -<em>tabi ben tıslaya tıslaya.</em>.)- havayı, baharı koklaya koklaya, bulduğumuz taşlara otura kalka gezdik... <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYFIPecTzk2rM7EBZUSzkf-P_fWol9z0mGSnmgu3FYNuUMOEBKOo2m_hAmcBBVK8gG09eR-NSc_EQ7VKI2SkmYCjo7CR55Ce0Fi3rKSIX5vyaVQf3fxWiXaD2ahEZf1BtgRSFtWSKirqXP/s1600/IMG_2975.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5466678341436937458" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYFIPecTzk2rM7EBZUSzkf-P_fWol9z0mGSnmgu3FYNuUMOEBKOo2m_hAmcBBVK8gG09eR-NSc_EQ7VKI2SkmYCjo7CR55Ce0Fi3rKSIX5vyaVQf3fxWiXaD2ahEZf1BtgRSFtWSKirqXP/s200/IMG_2975.jpg" border="0" /></a></div><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi58KWKGGnDaateHy239bQWeUg7oKK8jiLNaFX55aHiPaZvytwQUNWZJHescU2fhzZso34mGXUGguh0GXXKcLT5XOQL1ukVtvrPbXttWuAKfZ4IkYMKPf2V3GhGMfA0ReSflr4NeTtV1J9b/s1600/IMG_2986.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5466677088923322658" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi58KWKGGnDaateHy239bQWeUg7oKK8jiLNaFX55aHiPaZvytwQUNWZJHescU2fhzZso34mGXUGguh0GXXKcLT5XOQL1ukVtvrPbXttWuAKfZ4IkYMKPf2V3GhGMfA0ReSflr4NeTtV1J9b/s200/IMG_2986.jpg" border="0" /></a>Doğaya kaçışımıza dair bikaç foto sunarak sizle de paylaşayım istiyorum yeşili, baharın gelişini ve dinginliği..)</div><br /><br /><div>Bir haftadır nerdeyse güneşi gördüğümüz yok, rüzgardan sisten o ayrı... Bu da buraya özgü bir durmak bilmez değişkenlik hali ..(</div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-6736646462542381942010-05-01T09:34:00.000-07:002010-05-01T09:46:47.116-07:00Denemeseniz bile..Çok zeytin tüketen tipler değilseniz (<em><span style="color:#33ff33;">ki bi oturuşta leblebi gibi 30-35 adet zeytin tüketebilen performanslarla karşılaşmışlığım var</span><span style="color:#ff0000;">..)</span></em> ) ve de bozulma tehlikesiyle sık sık karşı karşıya kalıyorsanız çözüm var: hemen buzluğunuza atın. Sonra çözdürüp yemek mümkün ama aynı tadı vermiyor, ben genelde poğaça içinde kulanıyorum. Efenim çekirdeklerini bıçakla ayıklayarak tabii ki, ısırarak değil..) Yakın zamanda yeni bi yöntem daha öğrendim. Bu yöntemden övgü ve evet pek lezzetli, deneyiniz diyerek bahsedemeyeceğim ama damak tadı belki hoiunuza gider: <strong>zeytin çorbası</strong>.<br />Şöyle ki, elinizde artmış turşuluk zeytinleriniz var (hani şu bol tuzlu ve kırmızı biberli, çekirdeksiz) alın onlardan bir iki avuç atın rondoya. Bu zeytin topluluğu ile birlikte 3 y.kaşığı yoğurt, 1 y.kaşığı un, 1 yumurta, birkaç damla limon suyu, çok az sıvı yağı da katıp rondodan geçirin. Sonra bu terbiyeli karışımı tencerenize alıp soğuksu katın arzunuza göre ve kaynayana kadar karıştırın. İsteğe göre dere otu, karabiberle servis edebirsiniz.<br />B denedim, hatta siyah zeytinler de ekledim birkaç tane, fena olmadı. Ekşili tatları, beaz tarhana gibi farklı lezzetleri sevenlere önerebilirim; ama matah bi şey beklemeyin hiç onu da söyleyeyim. ..)))))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-2753509475750650662010-04-29T03:53:00.000-07:002010-04-29T04:20:50.230-07:00Yumurtaların sebeb-i hikmeti<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2ajcLm8w2emaA4jj_9UpYg41sjfm0NEDiV8PuWS60lFbTb1JPlxAuZfKebpbu4QwQdQUxIC31ZrMZvb_r0RMZlmMDJVuQu9VIJ9uTxd3szohsDWXwoEruwclmzQ-2jWszVO4qzRebNwfk/s1600/Resim+086.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5465515899074738162" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2ajcLm8w2emaA4jj_9UpYg41sjfm0NEDiV8PuWS60lFbTb1JPlxAuZfKebpbu4QwQdQUxIC31ZrMZvb_r0RMZlmMDJVuQu9VIJ9uTxd3szohsDWXwoEruwclmzQ-2jWszVO4qzRebNwfk/s200/Resim+086.jpg" border="0" /></a> Bu kez de sardırdım yumurta boyamaya.. Şöyle ki; geçenlerde komşumun bebek mevlüdü vardı -<em>ki hayatımda ilk kez katılıyorum, ne götürülür, ne yapmalıdır bilmiyorum</em>- Aradım sordum anneme, dedi ki "hediyeni verdiysen elin boş gidersin ama sana bebek göstermeye gelirlerse haşlanmış yumurta verirlerdi İç Anadolu'da." Ne alaka ise o da bilemedi ve kaldı mevzuu öölece. Sonracıma katıldım mevlüde, gayet sade idi. Hoca okudu, bebeğe üfledi -<em>oğluşum da nasiplendi bu arada ..)-</em> . Adamcağız yaşlı idi öyle yağlayıp ballayıp şaşaa veremedi; meğer bayan hocalar gelir ööle okurmuş. Anaa baktım ki ne âdetler varmış başka başka illerde, kulak kabarttım da muhabetlere. O sırada annemin "yumurta verirlerin"in sebeb-i hikmetini de çözdüm onlar konuşurlarken. <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbi_yQxZXqm3McxTFENc0z6PQ3TypyiPXG3Ze7dtNKpuiYitTJ7Z__pys8_UGqLL9N3ESVirMJyN3cBxOxMTwaeSQtP21Hzk3lKbflcSEScwChgCpmgljF4cl9vXzYsXnh9XWfm5oLV19U/s1600/Resim+085.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5465517828395752802" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbi_yQxZXqm3McxTFENc0z6PQ3TypyiPXG3Ze7dtNKpuiYitTJ7Z__pys8_UGqLL9N3ESVirMJyN3cBxOxMTwaeSQtP21Hzk3lKbflcSEScwChgCpmgljF4cl9vXzYsXnh9XWfm5oLV19U/s200/Resim+085.jpg" border="0" /></a>Meğerse çocuk nurtopu gibi sağlıklı sıhhatli olsun diye sembolik olarak eve gelen bebeğe hediye verirmiş ev sahibi. Hakkaten baktım ki şeker sepetlerinde yumurtalar var..) Çok hoşuma gitti bu sembolik ifade ve dedim ki bi farklılık yaparak ben de haşlayıp boyayım yumurtaları -tıpkı üniversitenin bahar şenliklerinde yaptığımız gibi- hoşluk olsun. Öylece başladım işte boyama çalışmalarıma. Aslında amerikan bezi boyaları ile önce tabana renk vermek gerekti ama nerden bulcam burda, ben de aldım beyaz yumurtaları ispirtolu kalemle işledim üstünü kafama göre. Şimdilik ağırlar ama zamanla içi kuruyunca hafifleyecekler. Diyceksiniz ki e kırılırsa? Kırılabilir tabi, yumurta sonuçta kalıcılığı tartışılır..) Ama güle güle kullansın kullnanan, enerji versin renkli, boyalı yımırtalarım ..)</div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-66110772023838819592010-04-29T03:42:00.000-07:002010-04-29T03:53:09.005-07:00kimler gelmiş, hoş gelmiş..)Dün, oğlumun Ayşecik ve İlmoş teyzesi geldiler bize, hoş geldiler..)<br />Gerçi üçümüzde de bi halsizlik halleri, yorgunluk emareleri vardı ama neyse ki alışkınız birbirimize de tatlı tatlı idi özlediğim muhabbet. Burnumun nefes alamayan kısık foşurtuları arasında..)<br />Tabi bu arada misafirlerine pasta yaptıran nadir insan olaraktan bir ilkimi gerçekleştirdim. Onlar gelmeden önce anacığımın poğaçasını yapmak için kardı idim hamuru. Olabildiince cıvık olmalıydı hamur ama abartmışım tabi... dersiniz ki lokma hamuru. Baktım olmıcak, onlar da beklenenden erken gelince önce beraberce kaşıkla tepsiye bıraktık. Artanı da yuvarlak bi tepsiye döküp -ki sanki kaç kişiye yapıyosam bi boluk hamurda..)- verdik fırına. Böylece ilk ekmeğimi yapmış oldum ve dedim ki "tamam artık ekmek de yapabiliyorum anne olabilirim..)" Yok canım tabii ki başka şeylerimi hazırlamıştım, o kadar da değil. Bi poğaçaya güvenmedim. Hoş iyi ki de güvenmemişim; çünkü annemin pufidik poğaçaları yerine sümsük gibi yayımış birbiriyle kavuşmuş küçük ekmek parçaları oldu her biri..) Ekmekse süperdi. Derken yedik, içtik, -tabiri caizdir- şiştik ve kahve keyfi ardından haydi bu sefer de giriştik "kaya kurabiyesi" yapımına. Daha doğrusu Ayşecik'le ben yamaklık yaptık, İlmoşum hazırlayıverdi 10 dakkaya. MİS MİS, ellerine sağlık..)))))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-51890592469296962742010-04-29T03:32:00.000-07:002010-04-29T03:41:59.943-07:00bu aralar..Selamlar efenim..)) şöyle bi baktım da yazdıklarımın çoğu, sn zamanlarda yemek, hamilelik, insanlık hali gibi çok daha kızsal mevzuular. Az bir şaşırmacadan sonra dedim ki "e normal, n'apalım östorojen yüklemesindendir..)))"<br />ÖÖle eskisi gibi yoğun geçen sosyal faaliyuetler, geziler, dinamiklerimi zorlayıcı yeniliklere falan biraz mola vermiş durumdayım. Demeyin ki nerde o hareketli haller, erkeksi duruş?.. Uyuz böcüğü gibi ööle hantallaşmış değilim; ama oğluşum için bi süre bööle..)yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-54462526044679317582010-04-27T05:41:00.000-07:002010-04-27T05:56:49.829-07:00"Közlenmiş, fırında sebze sarması" diyelim<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWn7EILLnFljmkSMPgzll7ZWCTREJO8wy5fjayYdr-ljDXf4y0akf5rEFaHcgUqDDWvX7O2q74gztT4Yb1w1TR-JNSo4CWbtAttm7OVFEZ_U_-cbGDPozTWzFCQsM_iuMXvWffPybb2AuZ/s1600/Resim+034.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5464799380404865906" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWn7EILLnFljmkSMPgzll7ZWCTREJO8wy5fjayYdr-ljDXf4y0akf5rEFaHcgUqDDWvX7O2q74gztT4Yb1w1TR-JNSo4CWbtAttm7OVFEZ_U_-cbGDPozTWzFCQsM_iuMXvWffPybb2AuZ/s200/Resim+034.jpg" border="0" /></a> Haydi bakalım yine bi yemek tarifi, uyduruklarımdan..)<br /><div>diyelim elinizde patlıcan, kırmızı biber gibi artık maddeler var; hani tek başlarına yemek oamayacak miktarda. Diyelim -ben gbi- türlüyü sevmeyenlerdensiniz siz de.O zaman közlenerek fırınlayabileceğiniz basit bir yemek tarifi geliyor şimdi:</div><br /><div>Efenim öncelikle patlıcan, kırmızı biber ve yeşil biberlerinizi közleyiniz. -<em>Şayet basit çapta ocak üzeri bir közmatik aletiniz varsa o daha süper kokulu kokulu olur</em>..)- Ardından kabuklarını soyup ikiye ayırın uzunlamasına. İçlerini ezerek düz, sarmalık bir zemin oluşturabilirsiniz sebzelerinizden. Tamam mı, şimdi diğer adıma geçelim. Uzunlamasına ve ince ince doğranmış kaşarları hazırlayın. Şimdi patlıcan alta, onun üzerine kırmızı ve yeşil biberleri de serin ortasına da kaşarları koyup sarınız. Sardığınız her parçayı kürdanla sağlamlayıp şişleyiniz. sONRA sarımsaklı (ince doğranışı daha lezzetli), salçalı, kekikli, yağlı sos hazırlayıp tepsiye dizdiğiniz sarmalarınızın dibini kaplayacak şekilde döünüz ve veriniz fırına. dERECE DE DAKKA DA SİZE KALMIŞ MALUM ZATEN PİŞMİŞ YA SEBZELER..) </div><div>Yanına garnitür olarak ıspanak beğendi yapabilirsiniz. Bildiğiniz tereyağlı, sütlü, kaşarlı falanyapılan patcan beğendinin ıspanaklısı..) </div><div>Farklı bi şeyler denemek, eldekini değerlendirmek isteyene "<span style="color:#009900;">Afiyet Olsun</span>!" diyeyim, ne diyeyim. </div><div>not: isim için başka bi önerisi olan varsa feyizlenebilim..)</div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-91369975574809802332010-04-24T23:41:00.000-07:002010-04-26T05:29:09.635-07:00hamileliğe yiğitlik olmuyo(muş) !..Efenim, bu hamilelik ne menem bi şeyse bi iniyo bi çıkıyo duygularınız..) Bi coşkulardasınız,enerji oranınızla; bi içe kapanık hüzünlü edalarda, keyif almaz. İçinizdeki varlığını her hissedişinizde kendinizi -tekmeler içinde hem de- mutlu hissetmeniz bile bu indi ve çıktıyı dengeleyemiyor. DİYORLARDI Kİ "AMAN HANİ AĞLAR, MOALİN ÇOK BOZUK FAlaN OLURSA OLAĞAN, SEN HİÇ BOZMA MORALİNİ". bEN DE hımmm deyip "hı hı"layıp devam ediyordum yolumda. Olağan kimi yaşamsal can sıkıntıları dışında yer yer çabuk sinirlendiğim oluyordu ama ööle şiddetli ağlama nöbetleri imiş, birden içe kapanışlarmış falan yaşamadığım için kendimce artisleniyodum içten içe "afferin be sana demek ki bünyeye göre değişiyo. Koçum benim. Zırlamalar falan olmadan atlatıcaz demek ki" diyerekten havalara da giriyodum üstelik.<br />Sen misin artislenen!.. Geçenlerde buluttan nem kapan oranımda ani bi yükselme oldu, derken alakasız yere bi içe kapanma -yürüyüş mürüyüş de kâr etmedi- derken HÖNKÜR HÖNKÜR bi ağlama nöbeti ki sormayın. Konuşmak monuşmak hak getire, bardaktan boşanırcasına akşama kadar aralıklarla bi ağlama tuttu beni şaşarsınız. Ben şaşırdım yani... Ama öyle bi itki idi ki bu, boğazım ve midemdeki düğümün açılması için ağlamak da ağlamak şeklinde; kendi kendine akar pozisyonda, siz bir gayret sarf etmeden... Saat dokuzda artık şişen gözüm ve sızlanan vücudumla bitap uyuyakalmışım. Daha doğru bi tabirle, artık dayanamayıp sızmışım.. O kadar da değil demeyin, valla o kadar..) Benim de zoruma gitti önce, hani bi güçlü ve ayakları üstünde durma saplantısı var ya insanoğlunda, yediremedim önce kendime.<br />Yok yok arkadaşlar, bu özel bi durum anladım; öööle güçlülükmüş, yiğitlikmiş falan işlemiyomuş..) Daha daha ne ağır geçirenleri varmış üstelik.. Şimdi de "hele bi de lohusalık evresi gelsin" diyo birileri. HAYDEEE diyorum ben de ve ardından "hele bi kavuşalım da oğluşumuza, yaşayıp görcez" diyerek tıkıyorum kulaklarımı. O evrenin çeşitlilik arz edeceğini düşünerek ve buna gerçekten inanarak rahatlatıyorum kendimi.<br />Bu arada okumayanınız varsa -konuyla bağlantılı- eLİF şAFAK'IN "Siyah Süt"ünü okumanızı öneririm. Hamilelere öcü gibi gösterilip "aman hamilesin okuma, moralini bozar" denilen kitapcağız gayet de gerçek ve gayet de eğlenceli bence..)yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-26927194107658238962010-04-11T10:57:00.000-07:002010-04-11T11:13:33.949-07:00Aman havalara dikkat!Bu aralar havada grip mikrobu kol geziyor. Siz kendinize ne kadar ikkat etseniz de ucundan ıyından buluyor sizi, hele de kalabalık bir iş yerinde çalışıyorsanız.. <em>Şekil a) ben.</em> Geçen hafta salya sümük göz nezlesi - grip arası bi hallerdeydim ki sormayın. Ayakta atlatırım yahu diyerekten yiğitlik taslayıp direnen ben ateşler içinde, terlere boğularak geçirdiğim dört gecenin ardından anladım ki olmayacak... Sandım ki hiç geçmeyecek, onca gayrete yerimde sayıyordum; ilaç da kullanamıyorum, ıslak havlular, doğal bitki çayları, meyve, sık üst baş değişikliği, bir iki gün rapor derken zor attım kendimi hafta sonuna. sONRA ayaklandım ayaklanmasına ama ağız içi yaraları, diş eti kanamaları, burun dış kanaında pörtleyen uçukumsu kabarcıklı yaralar ve seste dıngıltı yadigar kaldı. Önemli mi? Hayır, geçti ya şükürler olsun. Hayır düşüsenize burun bi yandan, göz yaşarması bi yandan, sık tuvaletim gelir, kalkarım zaten uyuymam bi yandan... Asıl işin ilginci; onca sürüne, gözüm burnum aka aka işe gidip geldim anlamadı millet de, tam da geçme evresine girince "A hasta mı oldun!.. tüh, çok geçmiş olsun!" seremonisine başladı..) ne denir, gülünmür, güldüm ben de..)<br />Neyse efenim uzun lafın kısası, havada dolanan mikroba dikkat arkadaşlar. Ben gibi olan kaç kişi saptadım son günlerde. Size de saplanıvermesin, saldırın meyveye..)))<br />sevgilerimle...yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-11747060895222321522010-04-11T10:28:00.000-07:002010-04-11T10:57:08.318-07:00Yesem yesem, ne yesem ?!..Yesem de yesem -<em>ne yesem</em>- modundayım şu sıralar. Ben ki kızartma çok tüketmeyen bir insanıdır. Biraz zararlı diye, -<em>itiraf etmeliyim ki</em>- daha çok da kızartmanın ortalığı rezil eden, yağa bulayan bulaşığını sevmediğimden. Yoksa bayılırım; ıh ıhımmmm.. Ama kararttım bugün gözümü, kirmiş, zararmış sallamaz bir eile ne kadar kzartılabilir şey varsa elimde kattım hepsini yağa -<em>havuç, kabak, (acılısı-çarlistonu) biber, patates, sosis</em>-. üSTÜNE de sarımsaklı domatesli sos ile sarımsaklı yoğurt sosu. Efenim koca iki kayık tabağı dollduracak kadar bir açgözlülükle... oh oh oh diyerekten yumuldum, tabiri caizdir. Çabuk şiştim ama hayli yol aldım sofrada -<em>kocamdan fırsat kaldığınca<strong>..) </strong></em>- Kokarım diye pastırma yemeyen -sayılı zamanlarda tüketen- ben, dış çemeniyle falan ayırmadan kızartılmışını çiğini ekmeğin içine yatrıp yedim yutum geçenlerde de. Bi de helvaya sardırmışım ki bu aralar sormayın... Gece ya da sabaha doğru bir karın kazıntısı ile uyanıyorum bazen de, acıkmış bir halde, su falan teskin etmiyor. Başucumda her daim hazır bekleyen süte sarılıyorum hemen. O da olMADı ise, BAZEN mutfak yolu görünüyor mecburen gecenin ilerleyen saatlerinde... vb vb... "Oğluşum oğluşum sen nelere kâdirsin<strong>..)))))</strong>" deyip haklı bir sebep / bahane bulmanın rahatlığıyla ilerliyorum bakalım.yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-86751954356946364562010-04-11T09:02:00.000-07:002010-04-11T09:10:17.314-07:00Ali Dede'ye dair bir iki cümle daha ..)Selamlarla başlayalım öncelikle. Sonra hemen sevgili arkadaşım Raişim'in bir ricasını sıkıştırıvereyim araya. Konu Ali Dede ile ilgili. Bi önceki yazımda aniden elen kalp krizinden bahsetmiştim ya oraya ekbir bilgi geldi ekleyeyim diye:<br />Bizim Ali Dede, 40. okeyini dönerken geçiriyo krizi -<em>Hiç de o detaya girmedi tabi kendi- </em>. Derken 1 değil, tam dört hastaneye sevk edile edile varıyor Trabzon'a. Önce Hopa'ya, oradan Borçka'ya, olmuyor oralardan da önce Rize'ye ardından da Trabzon Devlet Hastanesi'ne naklediliyor. Bunca badireden sonra bizim Ali dedenin aklı hâlâ Kemalpaşa'da, o ayrı; ahbaplarına, bahçeli evine kavuşmanın peşinde-hem de soba yakma yorgunluğuna rağmen- ..)))))) Gelsin de bir an önce görelim biz de delikanlı dedemi ..)yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-83793166805957639072010-04-06T10:21:00.000-07:002010-04-06T10:38:34.244-07:00Vay Ali Dedem!..eFENİM geçenlerde Ali Dede'nin (ki bizim meşhur demizdir kendisi, Rabişin dedesi) kalp krizi geçirdiğini öğrendim, çok şaşırdım ve endişelendim. Endişelendim, çünkü geçen yıl anjiyo olmuştu. Şaşırdım, çünkü Yaşama sevinci dolu bu dedem nasıl olur da hasta olur, üstelik de kış boyu hep olmak isteyip de havaların düzelmesi ile torunu Rabişi de önüne tutak yapıp sevdiği yerde -Kemalpaşa'sında- iken... İlk fırsatta aradım tabi, nasılmış diye gerekli bilgiyi aldıktan rahatladım iyiyiymiş şimdi ama dikkat etmiyormuş kendine. tABİ KENDİSİ inkar edip çok dikkatli davrandığını iddia etse de.. Böyle diyorum çünkü der de kabul etmez hiç yaptığını..)<br />Diyaloğun bir bölümünü hemen hemen olduğu gibi aktaarıyorum, siz karar verin:<br /><br />-Ali dedem naptın sen, sen gibi delikanlı adam hasta olur mu?<br />-yaaa hoca hanım, ben de anlamadım, şekerim düşmüş taa dokuzlara..<br />ara ara sık sık yiyeceksin dedem<br />-yok ööle çok bi şey yemiyorum zaten (oysa gayet oturdu mu yiyor sık az değil)<br />-ama o zaman strese mi girdin, üzüldün mü noldu son günlerde<br />-yok strese de girmedim, doktor da dedi ama yok yok.. Sadece o gün kahvede okey oynuyoduk, sonra elime iki joker gelmez mi!.. haydi ben dönüyorum, açamadım bi türlü..<br />-Ali dedem bööle şeye sıkılır mı can?<br />-hayır bi de seyirciler de var bu kez, olmaz ki ben sıkıntılandım iyice.. sonra iki döndüm derken başkası açmaz mı, ben bi terledim sıkıntı bastı anladım hemen devrettim bizim Lütfü'ye.. ama sıkıştı kalbim.<br /><br />Tabi ben gerekli olan kısmı kesip aldım muhabbetten, yoksa daha neler neler dillendirmedi ki Ali dedem. Tabi bi de onun dilinden, beden dili ve ses toundan dinleyeceksiniz ki tadı tam olsun anlattığımın..)<br /><br />çok geçmiş olsun bi daha ve bi daha..)))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-395867212184978412010-04-02T23:53:00.000-07:002010-04-03T00:15:17.798-07:00bebişimin ilk arabası ..)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif1wbbo22m4BLD8SMkR4uGGyDIa7mHNEeP7jWwGR7CFiB_Nb46Qn72nywNqLLAFsBqfY0YrBMkolRR2TWNR7gsLziubnm5J_cIYjXrhmABJV-JmaTun3T3WKjIvNnzbRYW4NAmeO3Zi7gy/s1600/Resim+033.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5455802756327214530" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif1wbbo22m4BLD8SMkR4uGGyDIa7mHNEeP7jWwGR7CFiB_Nb46Qn72nywNqLLAFsBqfY0YrBMkolRR2TWNR7gsLziubnm5J_cIYjXrhmABJV-JmaTun3T3WKjIvNnzbRYW4NAmeO3Zi7gy/s200/Resim+033.jpg" border="0" /></a><br /><div>Bebeğim ilk arabasına kavuştu bile. Şimdilik oyuncağıyla idare edecek ama öğrencimin dileği ile "işallah büyüyünce oğluşunuzun da bi arabası olur" .</div><br /><div>Evet, öğrencim üşenmemiş üç aylık bi çalışmanın ürünü olarak kendi elleriyle tahtadan oyup yontarak boyamış bi de güzel. Ne sevindim, ne duygulandım bilemezsiniz (zaten bu aralar vara yoğa bulutlanıyo gözlerim)... </div><br /><div>Ne de olsa oğluşumun ilk oyuncağı bu ..) </div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-58739885411815679492010-03-24T08:14:00.001-07:002010-03-24T08:19:44.892-07:00Gözün AYDIN kANKİM..)Oy, kankimin bebeği olmuş. 24'Ünde olacağını biliyordum ama taamen telepatik bir tesadüfle düştüler aklıma; aradım öğrendim ki bebişleri olmuş, ECENAZ'ları..))) Fazla söze hacet, bir mucize daha gerçek oldu dünyada; TEBRİKLER ve darısı bizim bebişimize.<br />Oğluşumuzun varlığından beridir ki yakınımda doğan her bebek beni daha fazla heyecanlandırır, duygulandırır oldu. Biz de bebişimize kavuşmak istiyoruz !.. ..))))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-37600811192453401522010-03-20T11:54:00.000-07:002010-03-20T12:29:11.401-07:00"OLuR bAZEN"in devamıEfenim selamlar..) "Olur Bazen" başlıklı yazımın devamını yazayım dedim. En son, günün iş yerindeki rutin akışına başladımda kalmıştık.<br />Evet, sizi geren bi sabahın ardından olağan gününüze devama başlamışsınızdır. Aralarda nefes almadan bikaç iş çıkar ama önemsiz yoruluklardır, derken eşiniz arar ve çilingir işi tamam ama geç gelecek der. Bu sırada konuya vakıf bi arkadaş tanıdık bi çilingir ismi verir, dakkasına gelir negerek ele der. Bu haber üzerine öteki tarafı iptale yönelirsiniz. Tanış biri aracı olmuş, iş sağlamda deyip rahatlarsınız. Çilingirle konuşursunuz, güven verici bi sesle, siz uygun olunca arayın der. Sizce mesele hallolmuştur. İş bitimi ararsınız adamı.. Çilingir ve sizin aranızda geçen diyalog:<br />-buyrun .. bey, ben birazdan çıkıyorum, evim yakın iş yerime.<br />-Nasıl yani arabanız yok mu sizin?<br />-Yok, zaten sorun deği, yürüyerek 5-10 dakka.<br />-Hayır hanfendi, siz yürüyebilirsiniz de ben ta çarşıdan nasıl yürüyeyim?<br />... (bi boşluk bende HÖNK) (bu arada çarşı ev arası 15 dakka dolmşla, şehir kocaman değil ki)<br />-nasıl yani beyfendi, arkadaş"ne zaman ararsan motorsiklete atlayıp gelirler" deikleri için ben ulaşımı düşünmemiştim. (burda tnıdık araı tya, la-havle çeiyorum)<br />-hayır hanfendi, havaya bakın, kar var, dinerse geliriz (gayet de dalga geçen burnu havada bi ses tonu)<br />-Tamam beyfendi gerek yok, rahatsız olmayın siz (burda teli kulağınızdan yarı ateş püskürürken kibarca kapatmışsınızdır)<br /><br />Bu arada, devreye başka biri girer arkadaşlarınızdan, "boş ver, ne mudara edeceksin, ben sağlam birini tanıyorum, ararız geliverir" der. Numara alış verişi esnasında görürsünüz ki dükkan aynı dükkan! ŞOK! Bi farkla kimi çocuğunun, kimi çırağının, kimi adamın numarası... falan falan. Neyse efem, devreye eşiniz girer yeniden arayıp önceki adamı getireceği müjdesini verir. Tamamdır artık, siz bu buz gibi havada bi arkadaşın evine sığınırsınız. Sonelir çiligir namzeti haa, adam aynı adamdır! sizin konuşupğ didiştiğiniz! üstelik öğretmen emeklisidir, kinci şok! böyle bi adam mı? Derken iki dakkalık iş yap, eşimin arkadaşının tanıdığı o ola bilmem kaç parayı alır ve "geri götüreceksiniz herhalde değil mi?" soRusu ile günün bitmeyen bi sersemliğini daha yaşarsınız( HÖNK! OHAAAAA!). Yaka silkerek, tek gitsin de gözüm önünden hissi ile çilingir haşmetmahlarını bırakırsınız çarşıya (neyseki siz değil, eşiniz). Artık evnizdesinizdir, sıcacık dingin. tek ihyacınız ıvır zıvır da olsa üst üste bikip sizi geren günü geride bırkmaktır. kurt gibi de açsınızdır.Neyse ki dolapta hemen her şeyi akşamdan hazır, sadece ısınma zorunluluğu olan tencereleriniz vardır. Tecereler ocaktaki yerini alır hızla. Siz hızlısınızdır ma hızlı olmayan biri vardır; OCak! hAYDE...Evet, tüp bitmiştir!.. Nası yani?.. (HÖNK!)<br />sONRA bunca hengameden yorgun düşmüş biçimde sinir gevşemesine uğrar ve gözyaşları içinde kahkahalarla bulursunuz kendinizi.<br />İçim şişti diyen sesinizi duyar gibiyim. Şişiyo valla. Şükür yazdım da attım yükü ..)))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-2390326527616975332010-03-19T23:44:00.001-07:002010-03-20T00:41:49.707-07:00OLur BAZENSabah kalkarsınız, zaten yorgunsunuzdur ve de rüyanızda her ne gördüyseniz hatırlamazsınız ama koşturduğunuz kalmıştır aklınızda. Aklınızda kalmasa da vücudunuzdaki hamlamış durum vaziyeti sezdirir size.<br />Koşturmacalı bir kahvaltı, hava kapalı ve soğuk olsa da çay iyi gelmiştir sabah sabah. Derken telaş ile çıkarsınız kapıyı kapatıp. Asansör bekler iken bakarsınız eşinizin elinde bi anahtar vardır ama sizinki değildir. Evet bu, akşama kapıda kalacağınızın belirtisidir; arkadaki anahtar için bi çilingir bulmanız gerekir. İlerleyen saatde halledebilmek için bu koyu yok sayarsınız ikiniz de ve arabadasınızdır artık. Fakat boş olan kartal yuvanızın çıkışında zoönk diye biye araba çıkar ve ani frenle -ilk defa emniyet kemerinizi takmamaış olan siz- öne cama doğru bi hamle ile zor durursunuz. Artık geeerilmişsinizdir; oğluşuz çkmasın diye uğraşnız da karnınızda bi tepinip o da gerilir.. Bu durum daha da can sıkıcıdır ama pozitiflemeye çalışırsırsınız kendinizi en çok da onun için. Olsun bu durum arkada kalmıştır ve iş yerinizin kapısındasınızdır ve tebessüme çalışırsınız. Tam mesainin ilk saatinde herkes müdürün odasında toplanıya diye bi çağrı ile katılırsınız kalabalığın arasına. Hayde onca müsait adamın arasında istemediğiniz bir görev iltifatkarca çevrenizce ve müdürce size kalır (kakalanır). Kibarca derdinizi anlatmak istersiniz ama hengamede anşılmaz. Siz de şaşkın olduğunuz için -<em><span style="color:#cc6600;">yahu karnım burnumda görülmüyor mu akıl var mantık var, koskoca gecede görüntü olarak bile sunuculuk ne alaka bana</span></em>?- gür bir "hayır!" çıkmaz ağzınızdan. Bu da ayrca canınızı sıkar tabi ama günün uygun bir anında, müdürü yalnız kıstırıp drumun halli için ertelersiniz meseleyi -<em><span style="color:#cc6600;">tabi gün boyu müdürü okulda ulamayacaksınızdır, bundan heberiniz yoktur henüz</span></em>-. Olağan işlerinize ve dersinize geri dönersiniz.<br />Bu da böle bi gün, olur bazen diyerek başlarsınız ya da devam edersiniz güne. Daha bikaç diyeceğim daha var ama bunu da sonra, anlatırken bile yeniden yoruldum çünkü ..)))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-35127843183986235152010-03-14T08:57:00.000-07:002010-03-14T09:29:33.839-07:00"kapan da kapan"Başlığın ne idüğü belirsiz olduğunun farkındayım; kapamak eylemi mi, kapanmak eylemi mi, kapmak eylemi mi?.."<br />Değil değil, bu, hayvanları kapan tuzak var ya o. Ne alaka diyceksiniz şimdi? Şöyle ki, geçen hafta aradaşın belletmen olarak kaldığı yurtta, tam da odasında bi farecik beliriyor. Normal olarak o kadar da sevimli karşılayamıyor aradaş, görüntüyü kaçıyor ama sesleri geliyor. Sonra bizim bayan arkadaş kapan kuruyor odaya, fakat nafile; hayvan kayboluyor, o okulda iken keyfince gezinmesini tamamlayıp bi iki ufak delil de bırakıp dönüyor deliğine. Arkadaş elinde beton harcı müdür muavini ile kapıyor delikleri, çamaşır sularıyla derin bir temizliğe girişiyor, bi ki gece de uykusuz pusuya yatış maceraları atlatıyor, hayvan kayıplarda. Tam huzura erecekken, bi iki gece üst üste koridoru turlarken görlüyor. İkinci bi kapan ve yapışkan kağıtlar diziliyor kapı girişlerine. Ne mi oldu? Hayvan okulda meşhur oldu, kahramanca gerinip geziyormuş hâlâ..<br /><br />Bu fare avı ve pan muhabbetinin üzerine, 1 hafta içinde birkaç film seyrettim ki ikisi tvde idi. Başlıklar hep "kapan"lı. Tesadüfün bu kadarı dedim kendi kendime. Önce "<strong>Kurt Kapanı</strong>" diye bi Rus filmi -<em>ki ilk kez Rus yapına denk geliyoum nasıküne acaba ? derken</em>- iğrenç ve kıytırık çıktı. Derken, "<strong>Buz Kapanı</strong>" diye bi filme denk geldim -<em>Güney Kutbuna doktor olarak gden bi kadının öyküsünü anlatıyodu</em>-. Başrolde Susan Sarandon vardı. Orada kurulan dostluk ağı adına ve Güney Kutbu'nda günümüz insanı napar, nasıl yaiar? merakına cevap olması etkileyici idi. Sonra bu film hakkında bi şeyler araken baktım "<strong>Korku Kapanı</strong>" diye bi gerilim filmi. Hayde, akşam tv'de -aynı akşam- Uğur Yücel, Nejat İşler, Kenan İmirzalıoğlu'nun başrolleripaylaştığı filmin "<strong>Ejder Kapanı</strong>"nın fragmanı.<br /><br />Bu kadar kapan muhabbeti yeter artık dedim ve de hemen bi dertleşeyim sizle istedim..))))))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-57537068750944691512010-03-13T03:10:00.000-08:002010-03-13T03:24:27.334-08:00consenting adults"Razı Olan Yetişkinler" diye çevrilebilir bir film seyrettik geçenlerde. Klasik Amerikan filmlerinden -hani kültürü empoze derdinde, kıytırık maceralardan- biri diye burun kıvırararak başlayıp gittikçe saran bir polisiyeye dönüşüveren bir sinema filmiydi. Efenim, seyrederken kurgu ve konusu ile şaşırtılmayı sevenler için kesinlikle öneriyorum.<br />Baranım kardeşim, film seyrederken çenesi düşen, "aha da yemezler, buldum diyerek filmi önden bilme gayretindeki ve havasındaki ablanı bile şaşırttı..) ki bu konudaki yeteneği de tartışılır ama neyse..)".<br />Eski filmlerden biri, kurgu güzel. Ama kesinlikle dikkatli izleyince filmin içine serpiştirilmiş ipuçları var..)))<br />Yeterince seyredesinizi getirebildim mi? ..)yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-14324194362330284382010-03-13T02:53:00.000-08:002010-03-13T03:10:15.171-08:00Süper kolay garnitürler<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaXHc2pBN4vJfNdvv_rD3KSzrb2jtJva-XN6LIzj7kjWeQ7C3fEPjCR5jH7ES9hf-ZuDX7WrpXLBila0IJ8BEAEEkz1rwRwuR8Pa017Xs28WpGLE4-eyV-xPD5GkQJIYSvIsg5Y8i-sIBx/s1600-h/IMG_2861.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5448073919288754626" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaXHc2pBN4vJfNdvv_rD3KSzrb2jtJva-XN6LIzj7kjWeQ7C3fEPjCR5jH7ES9hf-ZuDX7WrpXLBila0IJ8BEAEEkz1rwRwuR8Pa017Xs28WpGLE4-eyV-xPD5GkQJIYSvIsg5Y8i-sIBx/s200/IMG_2861.jpg" border="0" /></a>Ben bu garnitürlere yemek süsü diyorumve doğru yemeklerle sunulduğunda lezzet tamamlaıcı, hatta ana yemeklerinizin kimi zaman kusurunu örtücü bi misyon yüklendikleeerini de düşünüyorum.<br /><div>Bildi,ğim bikaç tane var uydurarak sayılarını artırdığım havasını versem de..))) hepsini verip tüketmicem ama <strong>fırında mantar</strong>ın paylaşımaya başlayayım diyorum. mANTAR seçiminizde olabildiğince büyük olanları tercih ediniz. Yıkayp saplarından ayırınız. Çanak gibi tepsiye dizdiğiniz mantarlarınızın içine bi parça tereyağı koyup-ki bu tercihe kalmış, yağsız da lezzetli oluyo hem daha sağlıklı- üzerine turşuluk yeşil zeytin dilimleyin ve üstünü incecik olmayan kaşar dilimleriniz ile kapatın. Böylece fırında pişen yemeğinizin yamacında ve ısısında pişiriverin. Yemekle birlikte koyup arzu ettiğiniz an çıkarabilirsiniz; ama 5-10 dakka gibi bi süre yetmeyebilir. Fırın derecenize göre ayarlayabilirsiniz. Kaşarların pembeleşmesi ya da kızarması ölçütünüz olabilir. </div><div>Allam ya, kolaycacık bi tarifi bile kısaca anlatmaya gönlüm el vermiyor ben na şaşıyorum. Gerçi çaba da sarf etmiyorum ama olsun, bazen bi mevzuuyu kısacık anlatabilenlere gıpta ediyorum -ama <strong>sadece bazen</strong>- ..)))</div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-75961564094506110922010-03-13T02:29:00.000-08:002010-03-13T02:51:18.706-08:00Kaşarlı tavuk sarması<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr32OKI0oUgWqlD37ma9aK_5QvWcu_uKdWwlaLFVyySEDW-3ud3XXSMcGCH5FwtiDnUCSfo9oT25f72iJYg63fcHyBDXSiIEm4WpDGwHc16HgIsiuGdMq95xLCVx9f9HwU6SqIR6nbtoyn/s1600-h/IMG_2863.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5448065362547905650" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr32OKI0oUgWqlD37ma9aK_5QvWcu_uKdWwlaLFVyySEDW-3ud3XXSMcGCH5FwtiDnUCSfo9oT25f72iJYg63fcHyBDXSiIEm4WpDGwHc16HgIsiuGdMq95xLCVx9f9HwU6SqIR6nbtoyn/s200/IMG_2863.jpg" border="0" /></a> bU ARALAR yemek tariflerine taktıM farkındayım; ama hayatın akışı içindeki mevzulara dalacak olsam kafayı toplayıp cümleler kurmam gerekecek. Kaldı ki eskisi kadar foto çekip kayıtlayamıyorum. E blogum da hep aynı görüntü ve aynı nefeste kalsın da istemiyorum. Dolayısıyla yemek fotosu ve tarifi kolayıma geliyor arkadişler..)))<br /><div>Tavuk göğüslerini alınız -sayı size kalmış-, inceltme amaçlı sert bi şeyle dövün; olmadı keskin bi bıçakla enlemesine ayırın. Siz de bizim gibi, bunca et bolluğuna rağmen kasap kültürü ve çeşidi gelişmemiş bi yerde iseniz muhtemelen kasabınız dövemeyecetir tavuğunuzu. İş başa düşünce de artık evde ağırından allah ne verdiyse girişirsiniz tavuğa..) </div><div>Sonracıma, isterseniz domates ve biber salçasıyla harmanlayıp az yağ ile kekikleyip terbiyeleyebilirsiniz. Tavuğunuz -sizce yeter derecede- edeplenince her bir parça içine incecik dilimlenmiş aşar peyniri ve incecik doğranmış sarımsaklarınızı sarıp börek edasında kat yerini alta getirerek tepsinize diziniz. Açılmasını engellemek ve havalı bi görüntü vermek için gerekli gördüğünüz bölglerine iki kürdanla -sert sivri uçlu olanlardan- saplayabilirsiniz. Aman ha konuklarınız varsa uyarın ki omları da şişlemeyin..) Tepsinizde kalan boşluklara da dilimlenmiş tuzlanmış yer elmaları, patatesler koyabilirsiniz. Böylece bi taşla iki kuş olur efem. </div><div>bu arada, yemeğin adını ben uydurdum, bildik tarifi kattım karıştırdım; siz de başka bi ad uydurabilirsiniz. Denemeye vaktiniz ve niyetiniz olacak olursa, Kolay gelsin ..)))</div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-16239731730290884092010-03-09T22:56:00.000-08:002010-03-09T22:58:59.686-08:00tatlı ziyaret..)Amanın da amanın bugün puketim gelmiş iş yerime de şenlendirmiş beni ve bebişimi..) okul içi koşturmacam arasında bunca güzel olur nefeslenmesi..))yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-61090404165775573732010-03-09T10:11:00.000-08:002010-03-09T10:51:24.123-08:00Fırında aYVALı Köfte<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdW8N3L-J-BmnHGCxZEe07ih9Ys2HOm3czn-QQNt6ISGQo2P4yS1pDISlW7pPTosyr_d-jgnTwuEzk4qXdP8goDgmB5t84D6uzKxELG4WysLoaKUv2sYtN79F9JbLddX3i7pqWmANVBt-8/s1600-h/Resim+011.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5446704933694501666" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdW8N3L-J-BmnHGCxZEe07ih9Ys2HOm3czn-QQNt6ISGQo2P4yS1pDISlW7pPTosyr_d-jgnTwuEzk4qXdP8goDgmB5t84D6uzKxELG4WysLoaKUv2sYtN79F9JbLddX3i7pqWmANVBt-8/s200/Resim+011.jpg" border="0" /></a> Köftenin fırnlanması değil de ayva ile birlikteliği ilginç geliyor kulağa. Ancak bu kadarla da kalmıyor tarif, bu ikiliyi bir de pekmezle buluşturuyor. E durum bööleolunca, denemek farz oldu. Cinstirik tarifler ya da lezzetler sıradanlardan daha az şansa sahip ya. Adaleti dağıtmak bana kaldığı için merakımdan koydum kafaya. Unutmadan yapim diye de fırsat kolluyorum ama bi yoğunluk bi koşturmaca. E hazır elimde deneğim de var artık. Önceleri konu komşu, arkadaş zorunlu gönüllülüğe tabi olurdu, -<em>ki bazen memnun bazen azab<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeYKDKL8ggzn8p6VQZdWRRbF7HeoN0qZQ8u02Xs-mv8SvfM_CNByrKRxRtIzav_HzARwUx_nwYv6zRnSUS8FWktTBVSPskacvsBTQuvkn6Nao4vkZrEJOckj-esq6Ljg_zKdrtiNzzpCwM/s1600-h/Resim+007.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5446708365595755186" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 150px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeYKDKL8ggzn8p6VQZdWRRbF7HeoN0qZQ8u02Xs-mv8SvfM_CNByrKRxRtIzav_HzARwUx_nwYv6zRnSUS8FWktTBVSPskacvsBTQuvkn6Nao4vkZrEJOckj-esq6Ljg_zKdrtiNzzpCwM/s200/Resim+007.jpg" border="0" /></a> içinde ..)</em> - şimdi eşcağzım en gözde kurbanım..) şaka bi yana, bu tarif beklediğimden de iyi bi lezzete ulaştırdı beni. Dedim ki blogumu ziyaret edenlerim de görmeli bunu.<br /><div>Sonunda tarifteyiz: İstediğiniz yarı yağlı eti soğan, baharat ve bol maydanozla klasik köfteye dönüştürüp dolapta azcık dinlendirin. Bu sırada, iyice ykadığınız ayvları yarım ay şeklinde dilimleyip pekmeze yatırın bulayın ve kızdrılmış bir miktayağ içinde çevirerek kızartınız. Sonracıma köfteleri de aynı yağ içinde kızartarak lezzetin karışımına destek verin -<em>Korkmayın taptatlı falan olmuyo</em>-. Kramelize bi koku yayılacak ortaya fazlayakmadan alın köfteleri. Sonra başlayın -yağlı kağıtserilmiş- tepsinize bir öfte bir ayva dilimidizmee. Süsleyin efenim işte. Üzerine biraz domates, biraz biber doğrayınız. Sonra kızarttığınız artan yağı da süzün üzerine, ki fırında suyu çekilmesin. Sonra verin fırına 170 derecede 15-20 dakka pişirin enfes bi koku ve enfes bir görüntü ile yemek hazır..))))) -tarifin aslı biraz daha uğraştırıcı ve yağlı, hatta tereyağlı idi ama ben keyfime uyarladım, siz de kendinizden katarsınız belki bi şeyler kim bilir- ..) </div><div>Sunumunuzu süslemek için, tabağınızı değişik sos ya da mantar, brokoli gibi garnitürlerle de desteklerseniz havanız olur..)</div></div>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2437563164854751829.post-60691694355473717952010-03-09T09:50:00.000-08:002010-03-09T10:09:51.213-08:00Yemekteyiz, ha bire birbirimizi yemekteyiz !Yoğun iş tempom ve ev içi kımıldanmalarım arasında fırsat buldukça -şayet eve 4 gibi gelebilmişsem- şu, tvdeki yemekteyiz programını izlemeye veriyorum kendimi. Masada dır dır yaptıkları bölümleri -<em><span style="color:#336666;">ha bire birbirini yiyen insancıklar bölümünü</span></em>- değil ama mutfaktaki saatle yarıştıkları ve farklı yemek denemelerini izlemek hoşuma gidiyor. Ben olsam "nasıl yapardım"ı soruyor; yetiştiremez miydim onlar gibi, hangi sırayla yapardım masa ve yemekleri gibi sorulara yanıt ararken buluyorum kendimi..) Bu kaptırma işi beynim başka bi şeyle meşgul olduğu için hoşuma gidiyor aslında; ama geçen gün kendimi hızlıca yemek yaparken, sanki kameraya oynuyomuş bi eda ile yemek pişirirken buldum. Efenim havucu soyrken bi özen, bi el çabukluğu, bi maharet falan.. ne güldüm ama<strong>..)))</strong> Kaptırmanın böylesi diye. İşime de gelmedi değil aslında, bu sayede akşama gelecek misafire kadar yetişti yemekler..) falan falan...<br />velhasıl-ı kelam bu aralar pek bi yemek tarifi verme havalarındayım ya blogumda -<em>Önceleri de estikçe kafama, fotosunu çeker yemek, pasta sunumunda bulunurdum ama bu sıralar bi artış var baktım- </em>bu programla bağlantılı olabilir diyerekten bööle bilgilendirici bi girizgah yapim dedim. Neye mi girizgah? İleride vereceğim / verebileceğim yemek-pasta tariflerine..)))Hani zaten de merakla bekliyosunuz ya ben ne yazcam, ne yemek tarifi suncam diye <strong><span style="color:#009900;">(!) </span> <span style="color:#000000;">..)))))))))</span></strong>yazmak_eylemihttp://www.blogger.com/profile/09494356920866702424noreply@blogger.com0