2 Aralık 2007 Pazar

MERHABALAR

NEDEN Mİ ANTİGONE?

Ben dünyaya kini değil, sevgiyi bölüşmeye geldim” diyen Antigone, eski Yunan mitolojisinde Thebai kralı Oidipus’un kızıdır.

Hikâyeye göre; Oidipus, öz annesiyle evlendiğini öğrenince kendi
gözlerini kör eder ve onaylanmayan tavrından dolayı sürgüne gönderilir. Bu noktada onun yanında olan sadece kızı Antigone olacaktır. Antigone, babasına Atina’ya kadar yol gösterir. Ancak babalarının yokluğundan doğan boşlukta, erkek kardeşleri Eteokles ve Polyneikes birbirine düşmüştür. Günden güne şiddeti artan bu kavganın şekil değiştirmesi ve bir memleket meselesi haline dönüşmesi üzerine Antigone, babası ölür ölmez Thebai’ye döner ve kız kardeşiyle birlikte vaşa karşı savaş verir; ancak, çoktan geç kalınmıştır. Soyu lanetlenmiş Kral Oidipus’un iki oğlu arasındaki savaş ikisinin de savaş meydanında can vermesiyle sonlanır. Böylece tiranlığın tek erkek varisi olan amca Kreon, tahta oturur. Geçer geçmez de, yeğenlerinin ölüm törenlerini, halkın ahlakî değerlerini okşayıcı bir gövde gösterisinde bulunmakta araç olarak kullanacaktır. Kreon, çıkardığı yasayla, Antigone’nin savaşta yenişemeyip ölen iki kardeşinden birini şehit kabul ederken diğerini vatan haini ilan edip, Polyneikes’in ölüsünü gömmeyi yasaklar ve cesedini, kurda kuşa yem olsun diye ortada bıraktırır. Komşu ülkeden yardım isteyen kardeş, hain damgasını yemiştir. Kreon’a göre düşman, ölse de düşmandır.

Bu durum karşısında Antigone, vicdanının sesini dinlemek ile Kreon’un koyduğu toplum kurallarına boyun eğmek arasında kalacak; fakat sonrasında Antigone, buyruğa karşı gelecek ve kardeşinin cesedinin üstüne toprak atarak, sadece kardeşi değil, onunla beraber korkularına boyun eğen insanların utançlarını da gömmek isteyecektir.

İşte böyle büyük bir mücadelenin öyküsüdür Antigone. Nitekim Sophokles, bu mitolojiyi oyunlaştıracak ve tragedyalarından biri haline dönüştürecektir.

Antigone’de mahremiyet ve bir davaya veya fikre bağlanmak; “ev alanı” ve “kamusal alan” arasındaki çatışmalı ilişki tartışılır. Piyes, sosyo-politik değişimlerin, insanın sessiz içsel dünyasına dayattığı zorunlu şiddet çevresinde döner.

Asıl etkileyici olan da, hikâyenin kendinden çok bu çelişkili sürecin anlatıldığı evredir zaten. Kurallara başkaldırmayı haklı gösteren; Sophokles’in -hem fiziksel olarak erkekler karşısında yalnız hem de erkek aklın karşısında çırılçıplak- Antigone tipi ile, dönemi için bile aykırı bir oyun yazarak oyun içindeki kadın kahraman gibi kendisinin de yaşadığı döneme kafa tutan kahraman olmasına destek veren bir oyun… ki bu, çaktırmadan bir taşla iki kuş vurmak tavrı gerçekten etkileyici.

Diyeceksiniz ki “Feminist misin?” Ben de diyeceğim ki, “Her kadın kadar”… ama kastettiğiniz manada ya da zannettiğiniz sivrilikte değil asla. Üstelik bu oyunda kadın figür kullanılması, benim önemsediğim duruşu güçlendirmiş o kadar. Yoksa ha erkek olmuş kahraman, ha kadın… Bu, hayata ve topluma karşı birey olmaya, ben olmaya dair verilen bir savaşın öyküsü!

Güzel değil mi? Tabi bu benim fikrim. Sonuçta manevi bir bağım da var bu oyuna dair:
Üniversite 1. sınıfta -yani daha tıfılken ve bir yer edinmeye çalışıyorken üniversitenin çimen, taş ve sıralarında- sözlü ve yazılı olarak sunduğum ilk inceleme ödevimdi ve sınıf içinde küçük çapta bi sükse sağlamıştı bana. İşte bu nedenle, kendime bir blog açmışken ilk ağızda minnet borcumu ödeyeyim istedim Antigone’ye ..))))))))))

İşte bele... Ben Bilge, bu da blogumun ilk metni. Heyecanlı ve mutluyum. Beni tanımayanlar için; n’aparım n’ederim, ne mezunuyum, mezun muyum, erkek miyim kadın mıyım …? Falan falan falan… ne önemi var bu soruların. Nasılsa bir gün anlaşılırım. Heyy böööle dedim diye “karamsar mıyım, fazla mı felsefe mi yapıyorum, bilgiçlik meraklısı mıyım, pek mi ciddiyim yoksa saklı cıvıklardan mıyım?” demeyesiniz…Yo yo yo… önyargısız: SADECE VARIM! ..)))

1 yorum:

baranbra dedi ki...

üniversite 3. sınıfta belediyenin salonu geldi aklıma.

Kreon (yani ben )"demek yasalarımı çiğneyen o fareyi yakaladınız!!! Getirin bakalım"

antigone gelir...

ne diyiim yazın beni taa nerelere götürdü.

Bloğun hayırlı olsun.

Ben blog yazmaya başladığımda, içimde bi endişe vardı "kim okuyacak beni. birileri buluyor ve okuyor inan bana...
Daha güzel bişi var, o da bir süre sonra sen yazdıklarına göz gezdirdirken çok sevinecen :)