21 Ekim 2008 Salı

umut mu bağlıyoruz bel mi?...

Şu "Var Mısın Yok Musun" ve türevi programlar nasıl da bedavacılığa, kolaycılığa alıştırıyor insanı. Bütün insanî tatminsizliği, kolayca alışkanlık oluşumunu örnekletiveriyor bizzat insanlarla. Umudunu oraya bağlayan herkes -ki herkesin bi miktar veya çok miktar parası üzerine hayali vardır illa- sıra kendne gelince bi heyecan ve beklenti içine giriveryor. Üstelik belki cebinde 500 YTL ya da daha azıyla gelen bu insanlar, bi gecede yakaladıkları bu şansa o kadar anlam yüklüyorlar ki, birkaç saat içinde gerilimin içinde buluorlar kendilerini. Sanki o para (500 bin YTL) gelirken ceplerindeymiş de havadan gelen bi para değilmiş gibi ağlama krizlerine giriyorlar. Önerilen miktar da çok olmasına karşın değil 10 milyara-yirmi milyara, 100'lere bile razı gelmez oluyorlar. Hani kutu meselesi, şans ya kutudaysa ve Nasreddin Hoca misali "ya tutarsa!" hesabına kaptırıyolar kendilerini. Uzun lafın kısası İNSANIZ ve zaaflarımıa yeniğiz çoğu zaman ve PARA!..

Velhasıl-ı kelam, en azından seyretmemek zaman kazandırır biz insanlara..) di mi ama. Zenginin malı züğürdün çenesini yormasın bari..)))

Hemen konuya ilişkin hatırıma gelen bi hikâyeyi sıkıştırıyorum efenim:

Franklin, bir çocuğa bir elma vermiş. Çocuk çok sevinmiş.
Bir elma daha vermiş. Çocuk daha çok sevinmiş.
Bir elma daha verince; çocuk sevinçten deliye dönmüş.
Ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş, sonuncusunu düşürmüş yere...
Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.

Hayat böyledir işte...

Hiç yorum yok: