8 Nisan 2008 Salı

Henri de Toulouse-Lautrec












Bütün insanları seviyordu ama; derinlemesine yaralanmışları daha çok seviyordu (Federico Fellini).

24 Kasım 1864’te Fransa’da doğan Henri de Toulouse Lautrec, soylu bir ailenin çocuğudur aslında; ancak pek çekici olmayan görüntüsü ve çocukluğundan beri kısa boyu onun için can sıkıcı iken 14 yaşında sol, ertesi yıl da sağ kalça kemiğini kırınca yürüyüşü de sakatlanan Lautrec, iyice mutsuzlaşmış, yatağına bağlı kaldığı yılarda sanatına daha fazla zaman ayırmıştır. Özel atölyelerde aldığı derslerin ardından kendi atölyesine de sahip olmuş, ancak bir türlü mutluluğu yakalayamamıştır. Bu kendiden memun olmayan kompleksli yapı eserlerinde de kendi göstermiştir (biraz Frida’yı hatırlattı bana). Nitekim çoğu resminde kırmızı, siyah ağırlıklı, bakınca insanı iğrit eden insan figürleri ve görüntülerinin olması da bundandır. Çaliştiği bütün afişlerde, hatta klasik dönem tablo yralamalarında hep çirkindir insanları, bedensel bi özürleri vardır mutlaka. Özel istek üzine kimi özel kabare salonlarında fotoğafçı gibi çalışmış, bol bol aiş çizimleri yapmış, arzu etiği bol kadınlı tablolarını o günlerde çizmiştir. Sonra mutsuzluğu içinde sakatlığına bir de frengi eklenince yeniden başladığı içkiyle ölümünü hazırlamıştır. Acılar içinde anlayacağınız...

Nereden mi çıktı bu konu? Yıllar önce ona dair okuduğum hayli kalın kalıplı biyografisinden çok etkilnmiş, mutsuzluğunun ve kişisel trajedisinin onda yarattığı iç manzaranın gördüğüm bütün resimlerinde açıkça ortada olmasına -özellkle o dönem ve öncesi ressamların çoğunda gerçek hayat ve çizim bunca örtüşmediği için-şaşırmıştım. Farklı, sıra dışı kişiliklerinden biri ve tarzı, yaklaşımı, ele aldığı konularla da kendine has bir üslup yaratan sanat tarihinin en önemli ressamlarından ve illüstratörlerinden biri sonuçta. Üstelik amacına ulaşıyor, çirkinliği insanın gözüne sokmak. Başarısı tam da burada gizli zaten. Ne tezat di mi!

Reklamın iyisi kötüsü olmaz hesabı, silinmedi kalmış aklımda. Geçenlerde bi şey tararken ona ilişkin karşıma çıkan karikatür çok hoşuma gitti. Hemen bloguma eklemeliyim bunu dedim, eski okumalarımın hatırına..) Hem yâd edilmiş olur adamcağız da.

Taradıkça bi dolu tablo örneği çıktı ama umduklarım değil. Ben, özellikle kendisinin 3 katı büyüklükte “Palyaçolar” tablosunu aradım mesela (adından da emin ğilim ama). Bi dönem sirkte çalıştığı için şu tahtalar üzerinde yürüyerek çizdiği... neyse işte bulamadım. Renkli halini merak ediyordum oysa. Degas’tan -ki balerinlerin ressamı diyorum ben- etkilendiği söylenir ama bulamadım ben benzerlik. Fakat bir heykeltraşın onları birleştiren çalışması çok hoşuma gitti.

Güzel değil, estetik de... ama Degas’taki duru balerin uçuculuğu Lautrec’le birleşince nasıl da yitirmiş duruluğunu ve bürünmüş orantısızlığın iğrit ediciliğine.
Velhasıl-ı kelam bugün ondan bahsedesim geldi. Bloguma bööle karamsar hava yeter gari..)))

Hiç yorum yok: