Kars'ta keşif devam ediyor, aynı gündeyiz. Küçügörünen ancak sokak aralarına kadar tarih sıkışmış bu memleket, taş toprakve fotoğraflama meraklılarına uygun diyebilirim. Neyse efenim, bu seyr-i âlem esnasında dikkat çekici olanlardan biri de yapıların yer yer Frasızvarî bi havada oluşu idi ki pek bi hoşuma gitti. İşin güzel olan tarafı ise bu yapıların özellikle bu hale sokulmaksın kendi bünyemizde eritilip kullanılıyor olması idi. Mesela şu kafe; yapı ve süs Fransız cafeleri gibi ama isim BARIŞ! İşime geldiğinden ya da bu açıdan görmek hoşuma gittiğinden olsa gerek, bu ismi çok anlamlı buldum; iki ayrı kültürü içinde barındıran bi yapı barıştan daha güzel bi isimle birleştirilemezdi herhal...(tabelası çok uyduruk olmuş, yapının üzerinde yama gibi kalmış o ayrı..))) Sonunda özümüzü bozmadan bi şeyleri bünyemizde tutabilmeyi öğreniyoruz galiba.
Sonra şu görüntü. Bu, Kars'taki bir parktan alınma bir foto. Tepelerden çekilmiş olmasının yanı sıra, havanın kapalı oluşu da netliğini bozdu ama açıkçası böyle bir atmosferde parkın ortasından geçen ırmak daha da fazla andırıyordu Sen Nehri'ni. Hani Fransız yazar ve şairlerinin Paris'in puslu amosferinde yarı bunalımlı, içe dönük bir santimentalizmle kıyısına oturup şiirlerini yazdıkları nehir... Sanırım bundandır ki sakin akan suyu görür görmez aklıma Boudleaire, Verlaine geldi... biraz da bizim rahmetli Attila İLhan... tam da bulunduğumuz tepeden bakarken görür gibi oldum onları. Olmaz ki yaf insan bu manzaraya bakınca ilham bulur ama huzur mu bulur bunalım mı orası bilinmez..))
24 Mayıs 2008 Cumartesi
Kars Macerası-3 (Keşfe devam)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Kars Rus işgaline kaldığı dönemde yapılmış bu binalar. Ben de böyle bir binada doğdum. Anneannemler oturuyordu. Yüksek tavanı, yüksek kapı ve pencereleri inanılmaz ferah bir hava veriyordu. Duvarları taştan ve kalınlığı neredeyse bir metre. Yazın serin ve kışın sıcak olur. Duvardan ısıtma sistemi ve bu sistemin bağlı olduğu peç adlı görkemli sobalarını Gorki romanlarında okuyabiirisiniz.
Rus işgalinden / bir işgalden kalan en zararsız, en güzel gaimet bence mimarî. İnsanın böyle bir evde dünyaya gelip böyle -aslında yabancı ama bizden- bi atmosferde yaşaması farklı bi bakış getiriyor olsa gerek insana. Sivaslı bi akadaşım vardı da Ermenilerden kalma evlerde yaşamış ailesi sülalesi yıllar yılı, onlara komşu.Sonrasında arkadaşım da onların dünyalarında yaşamış bi süre. Taş yapıları gizli bölmeleri ile meşhurdur Ermeni evleri, bi de cinli perili hkâyeleriyle.Öyle hikâyeler dinlemiş ki zamanında kim bilir belki de ondan güzel sanatlar okumş, taşa merak salmıştı bizim arkadaş; yontmaya, boyamaya..
Bu arada Gorki önerinizi cebime koydum. Aslında betimleyici anlatım yoğunluğu olan bi yazar olarak Gorki tam benlik, ama bi türlü doğru zamnda ya da romanda rastlaşamadık sanırım onunla. Kim bilir belki de yeniden şans vermenin zamanıdır.
Yorum Gönder