1 Haziran 2008 Pazar

YuMuRtA'dan ne mi çıktı?

Azmin elinden kurtulmuyor bi şey. Sonunda buldum filmi. Sağ olsun ayırmış hemen kenara bizim cd’ci (bu da nası bi meslekse, uyduruvermişiz).

TeDiRginLiğİn filmi diye tanımlayabilirim Yumurta sinema filmini. Semih Kaplanoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı film, İtalyan filmleri formunda bir sükunetle ve bazen renksizlikle (gerçek anlamda renkten bahsediyorum) ağır ağır ilerleyen bir döngüde geliyor karşınıza. Film, aslında biyografik bir yapıya sahip; yani Yusuf’un iç gel-gitlerine, o döneme ilişkin psikolojisine-diyebilirim ki, bir durum hikâyesi-. Ancak bunları öyle belli belirsiz bir bulanıklık ve çalkantı ile sunuyor ki film, seyirci olarak çok iş düşüyor size. Hatta kimi sahnelerde oyuncuları mekâna bırakmışlar, “siz doğal davranın işte…” deyip kendi hallerine bırakmışlar da ööle doğaçlama çekmişler gibi bi haller çıkıyo ortaya. Yakın çekimler ve bilinç akışına destek verici bi suskunluk, ses tonu ve mimik kullanımı az, böylece keşif daha zor. O kadar ki, kahraman olan Yusuf’un duygularına ilişkin fikriniz, ancak çok dikkatli bir izleyici ve gözlemci iseniz mümkün.
Doğrusu bu tip İtalyan tarzı filmler pek cezbedici değildir benim için; ancak film tekniği ve sinemacılıktaki farklı yaklaşımı adına Türk sineması için başarılı bir adım olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce film, sıkıcı gelebilir; ama asla kendi içinde bi tutarsızlığa düşmediğini belirtmeliyim. Yani baştan beri, daha, Yusuf’un İstanbul’daki sahaf dükkanına akşam vakti gelen kadının kitap araması esnasında havaya sinen tedirginlikten, devamındaki annesinin ölümü üzerine gittiğinde sığıntıyla oturduğu koltuk sahnesine, annesinin en yakını olan yeğeni Ayla ile kaldıkları süredeki kamaşmalarına, Yusuf’un ip eğiren adamın makinesine bakarken bayıldığı sahne, mezarlıktaki ve rüyalarındaki gri karanlık sahnelere kadar adım adım her yerdedir tedirginlik. İzleyici olarak sizi de diken üstünde oturtur film. Sonuna gelindiğinde ise son olduğunu anlamaksızın bakakalabilirsiniz. Amaç da budur zaten, bu ruh halini irdelemek. Böylece, ille de bir olayın değil de; bi psikolojinin, ööölesine bi anın da filminin yapılabileceğini göstermektir belki de…
Filmde şu dikkat çekici idi bi de; son zamanlarda belgesel film vb postmodern yaklaşımla çekilen filmlerde olduğu gibi Yumurta’da da oyuncu kadrosu hayli azdı. Bu oyunculardan Yusuf ve Ayla hariç sanırım hepsi yöre insanındandı. Ses vurgu vb gayet amatörce geliyordu çünkü.
A bu arada filmin adı niye yumurta? Bi yumurta sahnesi varbir türlü bukamıyolar tavuk nereye yumurtladı ise. Birkaç günü kapsayan film içinde yumurta ile geliyor Ayla elinde sadece bir yumurta ile, gösteriyor. Ardından gelen sürerçte Yusuf gitmemeye karar veriyor ve film boyunca gerçekten gözüyle tebessüm ettği, güldüğü tek sahne yumurtayı gördüğü sahne. Ben bunu, YUMURTA=İNSANIN ARADIĞI CEVAP ile özleştirdim. Bu konuyla ilgili daha çok çene yapabilirim ama laf ebeliği uyapanın bi âlemi yok. Herkes kendi gözüyle görüp adlandıracaktır nasılsa.

Efenim, şimdi yumurtadan ne mi çıktı? Bu yorumlar brleşince elinizde ne kaldı ise... Velhasıl-ı kelam, sinemacılık adına başarılı bulduğum, ancak kendi film anlayışım açısından pek de beklediğimi bulamadığım bir film oldu YuMuRtA..

Hiç yorum yok: