5 Şubat 2009 Perşembe

Güz Sancısı

eVETTT efenim bugün de, geçenlerde gittiğim -ki köyden indim şehire modunda fırsatları kaçırmamak derdindeyim ya..)- Güz Sancısı sinema filmi üzerine bikaç söz söyleyesim geldi. Filme dair iyiydi kötüydü ile dolu karman çorman bi sürü önyargı oluşturucu yorumlarla gitim; ama tarafsız bir ilk seyirci olarak girdim içeri. Ne de olsa siyasi bi boyutu vardı filmin ve olumlulama ya da olumsuzlamada bu bakışın da basit etkisi olmuş olabilirdi. Oyuncular başarılı isimlerdi -beren saatçi'yi bu grubun dışında bırakıyorum-, fragmanlardan anladığım kadarıyla da dekor güzeldi falan falan. Film başladı, komedi sever arkadaşım beğenmiş görünyordu bu biraz rahatlattı beni; çünkü onu ben sürüklemiştim bu filme ve hayli yeknasak bi renk tonu ile öyle bi vurgu(suzluk)da ilerliyordu film.
Önce sağ sol davası gibi başladı film, ardından film ortayı bulduğunda anlaşılıyordu ki bu türk-rum çekişmesi imiş; hani şu, rumların dışlandığı eşyaların yağmaya maruz kaldığı dönem.
filmde -hakkını yiyemem- mekan çok güzel düzenlenmiş, dönemin ruhunu ve rengini yansıtmada büyük başarı kaydedilmişti. Keza kostümlerde de aynı gerçeklik söz konusu idi; plaj sahnesi de dahil olmak üzere.
Oyunculuğa gelince; bunca tanıdık isme daha başarılı bir performans beklerdim o olmadı. Ben özellikle okan yalabık, tuncer kurtiz, kenan bal ve ilker aksum'u oyunun ruhunu vermeleri adına başarılı buldum. Her zaman komik ve şaşkın rollerin adamı olan ilker aksum'u kötü katil soğukkanlılığında görmek başarılı bi oyuncu olduğuna kanaatimi pekiştirdi. Her zaman beğendiğim murat yıldırım ise, başlarda tutuktu ama daha sonra rolünün içine girmiş hissini verdi bana.
Konuya gelince; seçilen konu, dönemin siyasi çirkinliği içinde yaşanan direngen bi aşktı. Açıkçası beklenen sonla bitmemesi, filmin pembe dizi dışında bi bakışı yakalaması adına güzeldi. Fakat filmdeki siyasi fon belirsiz-bulanıktı daha iyi işlenebilirdi. Kaldı ki aşk da havada kaldı bi parça. Hani filmin genelinde -konu akışı bakımından- nedense bi telaş vardı; biraz ondan biraz şundan şimdi şunu da sıkıştıralım gibi bi eda. Bu, filmdeki genelindeki durgun akışa rağmen izleyeni yoruyordu-en azından beni yordu-.
Diyceksiniz ki, yani gittin pişman mısınn? Sonuna kadar kaldın mı? Tabii ki efenim kalmam mı, yoksa laf etmeye hakkım mı olurdu. Pişmanlığa gelince, kesinlikle değilim, bunca bahsi geçti milletin kişisel yargısıyla oturmak beni rahatsız edecekti. e bi de merak tabi..)
Sözün özü, zaman kaybı değildi kesinlikle, sadece daha iyisini ummaktı benimkisi..)

Hiç yorum yok: