Neyse efem, öyle de böyle der iken; sırt çantalarımıza termosla çayımızı, ufak tefek azığımızı, kitap ve fotoğraf makinalarımızı da koyduktan sonra, kısa bir yürüyüş ve uygun sulak bir yerde konuşlanış için hazırdık artık. Böylece "Durmak yok, istikamet ileri!" deyerekten attık kendimizi dışarılara.
Buram buram bahar kokarken çilek çiçekleriyle karşılaştık, ki az ilerisinde de çilek olmaya baş vermiş minik topakçıklarıyla. Çileği müjdeleyen bu topakçıkları kareme raptetmeden olur mu hiç; hemen fotoğrafladım tabi -gerçi tripotum kadrajı ve netlik ayarını falan pek beğenmeyecek ama napalım artık..)-. Bu sevgili çilek çiçeğine, kendisi hazır olur olmaz tadına bakmaya geleceğimize dair sözümüzü de verdik. Malum, söz konusu boğaz olunca ayrıca sadakatli oluyor insan..) Ardından, suda şavkıyan güneş ışınlarının gözümüzü alan parlaklığını baharın ilk doğa yürüyüşünü temsil edebilecekler arasına kaydettik hemen.
Demem o ki; derin derin solumak ne güzel denizi, baharı, yeni yeni patlayan meyve ağaçlarının çiçeğini, daha nice bitkinin doğuş kokusunu burna kadar getiren rüzgarı... Dönüş yolunda çantamız kadar hafiflemiş kafa ve bedenlerimizle ilerler iken; ben, -zannımca ve neredeyse- yıllık taş stoğumu da yapmış olmanın sevinciyle döndüm evime.
Baharın her gününün içimize böyle tatlı bir enerji sızdırması dileğiyle..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder