28 Ocak 2010 Perşembe

Kar ve kar... ve buz...


Kar ve kar ve buz... günlerdir kartal yuvamızın civarı bundan ibaret. Dün bi güneş açacak oldu, oh oh derken gece vakti ayaz, anı dondurur gibi olduğu gibi saklamıştı dünün görüntüsünü. Bu sabah, tarafımdan halledilmeyi bekleyen bazı sokak işlerini hall için hazırlıklarımı tamamladım (ki es geçilmeyecek işlerdi: vakti tetanoz aşısı, doğum yapan bir arkadaş ziyareti, hediye alış verişi, kuaför ziyareti, keçi boynuzu pekmezi arayışı, bankaya gerekli olan şahsımın pek muhterem imzası, aile hekimliğine aylık kayıt-kontrol...) ve çıktım dışarıya. Uğuldayan rüzgârdan neremi neyle örteceğimi şaşırdım, karın ayazı ki ayazı... Allahtan çarşı içi ve hastane civarı azıcık daha insaflı davrandı da işlerimi halledecek kadar çabuk olabildim. bU arada rüzgarla işbiliği etmiş gibi denk gelen bi telefon trafiği.. Derken, şarjım bitti hep bebarer kurtulduk. sONRA Minibüs durağına atarak kendimi, bekleye koyuldum semt aracını. Ne mümkün, küçücük yer dersiniz, her araba geldi benimki soğuğa inat bekletti de bekletti beni. Bana gelince, sinirlenmemi bekliyorsunuz ama -üşüsem de- dışarıya neredeyse haftalar sonrası çıkmış ve de işlerini halletmiş biri olarak eve gidince yumula yumula yiyeceğim -yanımda soğanıyla kokmaya devam eden- lahmacunumun hayaliyle mutlu mesut bi özgüvenle içten içe sırıttım, o kadar.
Neyse efenim, bu kadar anlattım mız mızmızlandım, kar anstantenelerinden bir tane daha sunayım size..)

Hiç yorum yok: